Öğrencilerin 'Sakin' adını verdiği köpek, okulun maskotu oldu

Bursa Yıldırım Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi okul yönetimi, öğrencilere hayvan sevgisini aşılamak için köpek sahiplendi. Okulun maskotu haline gelen köpeğe, öğrenciler 'Sakin' ismini verdi. Öğrencilerin 'Sakin'den vazgeçemediğini söyleyen okul müdürü Ömer Yılmaz, "Sakin okulumuzun bir parçası haline geldi" dedi.
Bursa Yıldırım Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi yönetimi, öğrencilere hayvan sevgisini aşılamak için köpek sahiplenmeye karar verdi. Tokat'ın Turhal ilçesine bağlı Kayacık köyündeki Şehit Haluk Yılmaz İlkokulunun maskotu haline gelen ve gençlik hastalığından ölen "Fındık" isimli köpek, okul yönetimi ve öğrencilerine örnek oldu. Barınaktan yavru bir köpek sahiplenen okul yönetimi, köpek için okulun bahçe kısmında kulübe yaptı. Kısa sürede köpeğe alışan öğrenciler, köpeğe 'Sakin' ismini verdi. Öğrenciler, boş zamanlarında ve ders aralarında top oynadığı Sakin, okulun vazgeçilmez maskotu haline geldi.
Sakin'in, okulun bir parçası haline geldiğini söyleyen  Yıldırım Mesleki Ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürü Ömer Yılmaz, "Okulumuzda çocuklarımıza hayvan sevgisini aşılamak için, barınaktan bir köpek sahiplenmeye karar verdik. Araştırmalarımız sonucunda bir köpeğimiz oldu. Köpeğimiz çok sessiz ve sakin olduğundan dolayı, çocuklarımız ona 'Sakin' ismini verdi. Sakin,  çocuklarımız ile çok güzel vakit geçirip, uyum içerisinde yeni yuvasına alıştı. Okulumuzun bir parçası haline gelmiş oldu. Okulumuz da bir kedimiz vardı, bu kedimizle çocuklar sevgi içerisinde vakit geçiriyordu. Bakanlığımızın da Pergel ismindeki  köpeği de bize örnek oldu, ve bizde Sakine kavuşmuş olduk. Çocuklarımız sürekli coşku içerisinde Sakin ile vakit geçirmekteler" dedi.
"KÖPEK FOBİMİ SAKİN'LE YENDİM"
Köpek fobisini Sakin'le yendiğini söyleyen okulun güvenlik görevlisi Gamze Pelek, "Köpeğimiz yaklaşık bir aydır burada. Ben köpeklerden çok korkardım. Köpek yanımdan geçtiği zaman bile korkuyordum. Bu köpek geldikten sonra sakinliği, sessizliğinden dolayı köpekleri sevmeye başladım. Öğrenciler de kısa sürede köpeğe alıştı. Boş zamanlarında köpekle vakit geçiriyorlar. Hayvan sevgisi olmayan öğrenciler de vardı. Şimdi okulumuzun çoğunluğu köpeği çok seviyor" diye konuştu.  Sakine güzel vakit geçirdiklerini söyleyen 10'uncu sınıf öğrencisi Melis Alkış ise, "İlk gördüğümüzde dışarıdan geldiğini sanmıştık ama öğretmenlerimizin bizim için sahiplendiklerini öğrendik. Canımız sıkıldığında gezdiriyoruz. Köpekten korkardım ama Sakin'den korkmuyorum" ifadelerini kullandı.

Görüntü Dökümü
------------------------
-Köpekten detaylar
-Öğrencilerden detaylar
-Köpeğin kulübesinden detaylar
-Genel detaylar

Haber-Kamera: Semih ŞAHİN/BURSA, ()

Haber Kodu : 200311011
================================

Göz mercekleri kayan MS hastası kadının ameliyat olması için 110 bin TL gerekiyor

BURSA'da oturan Nesrin Sakar (61), gözlerine takılan merceklerin, MS hastalığı nedeniyle zamanla kayması sonucu görme yetisini kaybetti. Merceklerin değişmesi için 110 bin TL'yi ihtiyacı olan Sakar, yardım bekliyor.
Multiple Skleroz (MS) hastası, 6 çocuk annesi Nesrin Sakar, 2008'de gözlerindeki rahatsızlık nedeniyle hastaneye gitti. Burada gözlerine mercek takılan Sakar'ın MS hastalığının zamanla ilerlemesi üzerine gözlerindeki mercekler de kaymaya başladı. Yaklaşık 3 yıl önce eşini kaybeden Nesrin Sakar'ın gözündeki merceklerin, üzüntüye bağlı olarak kayma boyutu arttı. Zaman içinde görme yetisini tamamen kaybeden Sakar, tedavi olmak için hastaneye gitti. Doktorlar, Sakar'a, yapılan tetkikler sonucunda gözündeki merceklerin değişmesi gerektiğini ve bunun Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından karşılanmadığını söyledi. Nesrin Sakar, iki gözüne takılacak mercekler için toplamda 110 bin TL yardım bekliyor.
'BİR HAYALET GİBİ GEZİYORUM, IŞIĞI GÖRMEK İSTİYORUM'
Oğluyla birlikte yaşayan Nesrin Sakar, evdeki ihtiyaçlarını oğlu tarafından karşılandığı için oğlunun çalışamadığını, ölen eşinin emekli maaşından gelen 1000 TL ile geçindiğini belirterek, "Ben MS hastasıyım. Hastalığım nedeniyle gözlerimde mercek kayması oldu. 2 gözümden ameliyat olmam için toplamda 110 bin TL para gerekiyor. Zaten zor geçiniyoruz nasıl öderiz" dedi.
Gözlerinin görmediği için oğluna yardım edemediğini belirten Sakar, "Her şeyimi oğlum yapıyor. Bulaşığımı çamaşırımı o yıkıyor. Şu an bir yerde çalışmıyor. Ameliyat olmam gerekiyor ama param yok. Bir hayalet gibi evde geziyorum. Kimseye bir faydam olmuyor. Ölen babamdan bana yetim maaşı olarak 1000 TL bana yatıyor. Ev kira, elektrik, su faturaları derken para kalmıyor. Kimseye bir faydam yok. Bütün gün böyle oturuyorum. Allah oğlumdan razı olsun. Zor geçiniyoruz. İstiyorum ki ameliyat olayım. Işığı görmek istiyorum. Çoktandır görmüyorum. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne gittim. Gözlerimde merceklerin kaydığını ameliyat olmamı söylediler. Nasıl ameliyat olayım. Açım. Doğru düzgün geçinemezken, doktora nasıl gideyim. 1000 TL ile doktor parası mı vereyim, ilaç parası mı vereyim, yoksa evimi mi geçindireyim. Allah rızası için yardım etsinler. Hayırseverlerden yardım bekliyorum" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
-----------------
-Nesrin Sakar'a oğlunun yardım etmesi
-Nesrin Sakar'a oğlunun su içirmesi
-Nesrin Sakar'a oğlunun göz damlası dağıtması
-Nesrin Sakar röportaj
-Detaylar

Haber: Mehmet İNAN -Kamera: Semih ŞAHİN/BURSA, ()

Haber Kodu : 200311023
===============================

Depremin denizdeki izi dev vinç ile yıkılıyor

İZMİT’te, 17 Ağustos 1999 depreminde kara bağlantısı yıkılan ve o günden bu yana atıl durumda olan iskele, 4 bin 586 groston ağırlığındaki ve 100 metre yüksekliğindeki dev deniz vinci ile yıkılıyor.
Seka Kağıt Fabrikası’nın çalıştığı yıllarda fabrikaya hizmet veren ve 17 Ağustos 1999 depreminde kara ile bağlantı kısmı yıkılan beton iskele, yıllardır İzmit Seka Park sahilinde atıl durumda bulunuyor. Türkiye’nin en büyük endüstriyel dönüşüm projesi olan Seka Park sahilinde 20 yıldan uzun süredir atıl durumda bulunan iskele, bölgeyi kullanan deniz uçağı ve küçük deniz araçları için tehlike oluşturuyor. Zaman içerisinde oluşan erozyon ve paslanmanın etkisiyle kendiliğinden yıkılma riski oluşan iskelenin yıkımına başlandı. İskelenin üzerinde bulunan iş makineleri iskeleyi yıkarken, beton parçaları ise vinçle alınıyor.
DENİZ TİPİ ÖZEL VİNÇ GETİRİLDİ
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan ihale sonrasında iskelenin yıkımı için 4 bin 586 groston ağırlığında ve 100 metre yüksekliğinde deniz tipi özel vinç getirildi. Yıkım için getirilen ve 680 ton ağırlık kaldırabilen deniz tipi yüzer vinç, aynı zamanda seyir halindeyken gövdesi üzerinde 700 tona kadar ağırlık taşıyabiliyor. Onlarca işçinin çalıştığı iskelede yıkımının yaklaşık 1 ayda tamamlanması bekleniyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
------------------------------ 
- İskele yıkımından drone görüntüleri 
- Anons 
- Yıkımdan aktüel görüntüler 
- Detay 

HABER: Dinçer AKBİR-KAMERA: Alişan KOYUNCU/İZMİT(Kocaeli),()

Haber Kodu : 200311025
=================================

Evinin bodrumunda solucan gübresi üretiyor 

KARABÜK'te, Mehmet Can Koçak (21) evinin bodrum katında solucan gübresi üretiyor. Bir kasa solucanla işe başladığını söyleyen Koçak, şu an 3 milyona yakın solucan ile aylık yaklaşık 5 ton gübre elde ettiğini söyledi.
Karabük Kahyalar köyünde yaşayan Mehmet Can Koçak, 2 yıl önce Karabük Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı bölümünde öğrenim gördüğü sırada bir hocası solucan gübresi üretmesi konusunda tavsiyede bulundu. Evinin bodrum katında ufak bir alanda solucan gübresi üretmeye başlayan Mehmet Can Koçak, her geçen gün işini büyüttü. Mehmet Can Koçak şu an 3 milyon solucanı olduğunu ve ayda 5 ton gübre elde ettiğini söyledi.
Üniversitedeki hocasının verdiği fikri düşünüp 3 ay kadar araştırma yaptıktan sonra işe başladığını söyleyen Koçak, "Yaklaşık 2 yıldır bu iş ile uğraşmaktayım. Üniversite yıllarımda bir hocamın tavsiyesi ile başladım bu işe. Yaklaşık 2-3 aylık araştırmalarımın sonucunda bir kasa solucan ile başlamıştım. Şuan da yaklaşık 3 milyon solucanım var. Bu 3 milyon solucan ile ayda yaklaşık 5 ton gübre elde ediyorum." dedi.
Solucan gübresini kullananların çok memnun olduğunu, kilosunu 4 TL'den sattığını ifade eden Koçak, "Bunu kullanan üreticilerin hepsi üründen çok memnun. Geçen sene denemek için 3-5 kilo alan arkadaşlar, bu sene yaklaşık 100 kilo alıyorlar. Sebze ve meyvelerin üstündeki etkisi organik olduğu için çok fark ediliyor. Sebze ve meyvenin tadı bile daha farklı oluyor. Kimyasal madde kullanılmadığı için ürünler daha güzel yetişiyor.  Diğer gübrelere göre kullananlarda elde edilen verim yaklaşık yüzde 70’e kadar artış olduğu gözlemleniyor. 2 yıllık önce bu ufak odada başlamıştım şimdi burası bana yetmez oldu. Daha büyük bir tesis kurup daha fazla verimle bu işi yapmaya devam etmek istiyorum." diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
-Solucanlardan görüntü
-Toprağın içerisinden solucanların çıkarılması
-Röportaj

HABER-KAMERA: Yasin ALDEMİR/KARABÜK, ()

Haber Kodu : 200311021

=================================

Çıraklık okulu öğrencilerinden otizmli çocuklara destek

ADAPAZARI Mesleki Eğitim Merkezi’nde eğitim gören 20 öğrenci, Sakarya Ticaret Borsası Özel Eğitim Merkezi’nde eğitim gören otizmli öğrencilerin okuluna giderek saçlarını kesip örgü yaptı. 
Adapazarı Mesleki Eğitim Merkezi, 27 alan, 149 dalda yaklaşık 600 öğrenciye eğitim veriyor. Kuaförlük alanında eğitim gören 20 öğrenci, Adapazarı Abalı Mahallesi’nde bulunan Sakarya Ticaret Borsası Özel Eğitim Merkezi’ndeki 67 otizmli öğrencinin yanına giderek saçlarını kesti ve örgü yaptı. Otizmli çocukların mutluluğu gözlerinden okundu. 
Adapazarı Mesleki Eğitim Merkezi Müdürü Necmi Gökyokuş, “Adapazarı Mesleki Eğitim Merkezi olarak 27 alan 149 dalda mesleki eğitim vermektedir. Kurumumuza 8’inci sınıfı bitiren öğrencilerimizi kabul etmekteyiz. Burada, 9’uncu sınıftan itibaren öğrencilerimiz istedikleri alanı seçiyorlar ve bu alanda eğitim almaları için kesinlikle o alanla ilgili bir işte çalışmaları gerekiyor. Okulumuzda öğrenci olma şartı bu. 9-10 ve 11’inci sınıfa kadar kalfalık eğitimi alarak kalfalık belgesi alabilen öğrencilerimiz, 12’nci sınıfta ustalık eğitimi alıyor ve sınavları başarıyla geçmesi durumunda ustalık belgesi alarak mezun oluyorlar.ö dedi. 
Otizmli 67 öğrenciye hizmet veren ve öğrenciler dışında öğrenci velileri içinde oluşturulan dersliklerle aileleri otizm konusunda bilinçlendiren Sakarya Ticaret Borsası Özel Eğitim Merkezi Müdürü Murat Bulgan, “Okulumuzda 67 otizmli öğrenci bulunmakta ve öğrencilerimize eğitim verdiğimiz 17 sınıfta 2 öğretmenimiz 4 öğrencimizle ilgileniyor. Aynı zamanda biz burada öğrencilerimiz velilerine de hizmet vermekteyiz. Halk Eğitim Merkezleri aracılığıyla açtığımız kurslarda onların eğitimlerini sağlamaktayız.ö diye konuştu. 
Otizmli öğrencileri tıraş eden Onur Çakır, “Otizmli kardeşlerimiz için buradayız, onları tıraş ediyoruz ve onlar için bir şeyler yapmak adına uğraşıyoruzö dedi. Kızların saçlarına örgü yapan Ebru Elaydın ise, “Hem kendilerini daha iyi hissetmeleri hem de onlara olan ilgimizi daha iyi anlamaları için buradayız.ö diye konuştu. 

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: 
Adapazarı Mesleki Eğitim Merkezi detay 
Derslikler detay 
Necmi Gökyokuş röp. 
Otizmli öğrencilerin tıraş edilmesi 
Otizmli Öğrencilerin saçlarının örülmesi 
Derslikler detay 
Murat Bulgan röp. 
Onur Çakır röp. 
Ebru Elaydın röp. 

HABER-KAMERA: Ramiz Kaan OKTAR/ADAPAZARI(Sakarya), () 

Haber Kodu : 20031102

==================================

Köpek merakı evini sattırdı

KARS'ın Arpaçay ilçesinde kasaplık yapan Tarkan Kaya, köpek merakı yüzünden apartmandaki evini satarak, bahçeli bir ev aldı. Evin bahçesine 4 ayrı barınak yapan Kaya, burada ürettiği Kars'ır yerli ırkı olan Anadolu çoban köpek yavrularını 10 ile 20 bin lira arasında meraklılarına satıyor. 
Arpaçay İlçesinde yaşayan evli ve 2 çocuk babası Tarkan Kaya, köpek merak sebebiyle Kars merkezdeki apartman dairesini sattı. Satıştan elde ettiği parayla Arpaçay ilçesinde bahçeli bir ev alan Tarkan Kaya, köpekleri için 4 ayrı barınak yaptı. Başta Kars Anadolu Çoban Köpeği cinsi olmak üzere değişik türde köpek yetiştiren Tarkan Kaya, yem ihtiyacını da kasap dükkanındaki artıkları kullanarak karşılıyor. Evinin bahçesinde yetiştirdiği köpek yavrularını Türkiye'nin dört bir yanından gelen meraklılara satan Kaya, 'Berez' ismini verdiği köpeğiyle yakından ilgileniyor. 
Kars Anadolu Çoban Köpeği cinsi olan 85 kilo ağırlığında ayağa kalktığında 1,5 metreyi geçen boyu olan Berez'e 30 bin lira üzerinde bir değer belirleyen Kaya, "Berez'i çok seviyorum bunu yedirmeden ben asla kendim yemek yemem. Rahat da etmem. İllaa ki bu köpek yiyecek sonra ben yemek yiyeceğim. Cinsi Kafkasa dayanan Kars Anadolu Çoban Köpeğidir. Kafkas ırkı kıllı olur ama bu da Kars'ımızın eski damarlarındandır. Şu anda bunların hatırı için hiçbir yere çıkamıyorum. Buraya gelip gitmem zor oluyordu. Bunlardan ayrı kalamadığım için evimi satıp bunların yanına geldim. Köpeklerimi özlediğim için Arpaçay ilçe merkezinde arsası olan bir ev satın aldım. Buraya da barınaklar yaptım. Böylelikle köpeklerime daha iyi bakabiliyorum" dedi. 
Şu anda 2 erkek 3 dişi toplam 5 adet köpeğinin olduğunu, bunlardan yavru alıp üretim yaptığını ifade eden Tarkan Kaya, "Türkiye'nin birçok yerine yavru gönderiyoruz. Bu köpekler insana asla zarar vermezler. Ama tehlikeli bir durumu da her şekilde sezerler. Bunlar sürü köpeğidir. Koyunculuk, büyükbaş hayvancılık, dağ, bayırda oldukça başarılılar. Özellikle de yabani hayvanlar konusunda güzel bir güvencedirler. Bir çoban olmadığında bile bu köpek tek başına sürüyü korur. Bunlar bizim can yoldaşlarımızdır. Bunlar benim için çok şey ifade ediyor. İki günlük bir yol bile gitsem bu köpek beni asla satmaz ve bu yolda açlıktan öleceğini bilse bile peşimden gelir. Yani benim için çoğu insandan ileridir. Bu köpekler çok sadıktır" diye konuştu.
'BEREZ'İN OĞLU 'RAMO'
Tarkan Kaya, "Berez 25-30 bin TL civarında alıcı buldu. Ama ben bu fiyata satmadım. Yani Berez'in değeri benim için çok farklıdır. Bir araba bile verseler satmam. Berez'in oğlu Ramo'nın değeri ise 10 bin TL'dir. Şu anda yaşı küçük olduğu için kendini tam belli etmiyor. Allah nasip ederse seneye tam bir ağır siklet olacak. Kendim zaten kasap olduğum için bunlara tamamıyla et yediriyorum" dedi. 
'ASİ'NİN YAVRULARI 10 BİN TL'DEN ALICI BULUYOR
Barınakta beslediği Asi isimli köpeğini yıllanmış şaraba benzeten Tarkan Kaya, 8 yaşındaki damızlık köpeğin doğurduğu her yavrunun fiyatının 10 bin liradan başladığını söyledi. 

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
-Tarkan Kaya'nın 'Berez' isimli köpeği tanıtması
-Köpekten detaylar
-'Ramo' isimli köpeği tanıtması
-Yavru köpek
-'Asi' isimli köpeği tanıtması
-Detaylar

Haber-Kamera: Bedir ALTUNOK / KARS, ()

Haber Kodu : 200311016

====================================

2 çocuğunun annesi eşini böbreği ile hayata bağladı

ÇORUM'da, böbrek yetmezliği teşhisi ile tedavi gören 2 çocuk annesi Nazife Şimşek (46), 29 yıllık eşi Ali Şimşek’in (49) verdiği böbrekle hayata tutundu.  
Kale Mahallesi'nde ev hanımı 2 çocuk annesi Nazife Şimşek’in böbrekleri bir süre önce iflas etti. Hitit Üniversitesi Erol Olçok Eğitim ve Araştırma  Hastanesinde diyalize bağlanan kadın, nakil için beklemeye başladı. Eşinin durumu ile ilgili doktorlarla görüşen Ali Şimşek, bir böbreğini bağışlama kararı aldı. Yapılan testler sonrasında dokular uyumlu çıktı. Yapılan operasyonla Nazife Şimşek’e eşi Ali Şimşek’in bir böbreği nakledildi.
Sağlık durumunun gayet iyi olduğunu söyleyen Nazife Şimşek, "2 çocuğumun babası benim hayatımı kurtardı ve ona bir can borcum var. Allah onu başımızdan eksik etmesin. O benim hayatımı kurtardı. Eşimi çok seviyorum. Başta eşime ve doktorlarıma da çok teşekkür ediyorum" dedi.
Ali Şimşek de "Böbreğimi verirken hiç tereddüt etmedim. Biz evlenirken 'İyi günde de kötü günde de beraberiz' demiştik. O benim her şeyim ve iki çocuğumun annesi böyle konularda asla tereddüt dahi etmem, çok şükür eşimin sağlığı gayet iyi" diye konuştu. 

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
Karı kocadan detaylar
Röportajlar
Detaylar

Haber-Kamera: Yusuf ÇINAR ÇORUM - 

Haber Kodu : 200311032

==============================

Cadde ortasındaki cinayette tahrik indirimiyle 18 yıl hapis

ERZURUM'da, adliye çıkışı çıkan bıçaklı kavgada İbrahim Hakkı Turgut'u (23) kalbinden bıçaklayarak öldüren tutuklu sanık Zafer Çınar (30) ile ağabeyi tutuksuz sanık Sadri Çınar (32) hakkında görülen davada karar çıktı. 'Kasten öldürme' suçundan müebbet hapis cezası istenen iki kardeşten, Sadri Çınar beraat ederken, Zafer Çınar'a ise haksız tahrik indirimi uygulanarak 18 yıl hapis cezası verildi. Zafer Çınar, "O bıçağı savururken ben geri geri gidiyorum. Ancak benim tek bir bıçak savurmam ona isabet ediyor. Bu kader değil de nedir? Eceli bizim elimizdenmiş, keşke olmasaydı. Bizim de kaderimiz bu" dedi. 
Olay, geçen yıl 21 Mayıs'ta saat 14.00 sıralarında merkez Yakutiye ilçesindeki Cumhuriyet Caddesi'nde meydana geldi. Bıçaklı yaralama suçundan davalık olan taraflar, adliye çıkışı, cadde ortasında karşılaşınca aralarında kavga çıktı. Kavgada Zafer Çınar, İbrahim Hakkı Turgut'u kalbinden bıçaklayarak öldürdü. Zafer Çınar da Turgut'un arkadaşı tarafından bıçakla yaralandı. Mobese kameralarında yansıyan bıçaklı kavgada çevredekilerin kaçıştığı, Turgut'un bıçaklandıktan sonra bir süre yürüyüp, yere düştüğü görülüyor. Olayın ardından yakalanan Zafer Çınar, tutuklanarak cezaevine konuldu. Kavgaya karışan ağabeyi Sadri Çınar ise serbest bırakıldı. Kamera görüntülerinin delil olduğu olayla ilgili yürütülen soruşturma sonunda 2 kardeş hakkında, Erzurum 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. 
'TASARLAYARAK ÖLDÜRME' İDDİASI
Erzurum 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen karar duruşmasına Zafer Çınar, Rize L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'ndan, ağabeyi Sadri Çınar ise Horasan Asliye Ceza Mahkemesi'nden SEGBİS aracılığıyla katıldı. İbrahim Hakkı Turgut'un ailesi sanıkların cezalandırılmasını istedi. Ailenin avukatı Ferhat Yıldırım, "23 yaşındaki gencecik çocuk dik durduğu, haraç vermediği için öldürüldü. Bunun hesabını mahkemeye vermeliler. Baba ve iki oğlu olayı tasarlayarak gerçekleştirdi. Geçmişinde çokça sabıkası olan birine iyi hal indirimi uygulanmamalı" diye konuştu.
ÇINAR: ECELİ BİZİM ELİMİZDENMİŞ, KEŞKE OLMASAYDI
Başına gelen olayın 'kader' olduğunu savunan Zafer Çınar ise haraç iddialarının doğru olmadığını söyledi. İnşaatlarda çalıştığını belirten Çınar, savunmasında şunları söyledi:
"Adliyede ilk olayı çıkaran bunlar, cadde ortasında yolumuzu kesen yine bunlar. Ben yaşam hakkımı savunamayacak mıyım? Ben bunu yaşarken kendi canımı kurtarmak için bıçak savurdum. O bıçağı savururken ben geri geri gidiyorum. Ancak benim tek bir bıçak savurmam ona isabet ediyor. Bu kader değil de nedir? O anda tedbirli, ölçülü davranmışım. İkinci bir bıçak darbesi yok. Tek bir bıçak darbesi ile rahmetli oluyor, takdiri ilahi. Ben üzüntümü burada anlatamam. Vicdanımda yaşıyorum, Allah'la benim aramda. Vurulduğundan vallahi billahi haberim yok. Eceli bizim elimizdenmiş, keşke benim elimden olmasaydı. Bizim de kaderimiz bu. Hakkımızda hayırlısı olsun."
18 YIL HAPİS CEZASI
Zafer Çınar'ın avukatı Ümit Teymuroğlu da ilk haksız müdahaleyi yapanın maktul olduğunu söyledi. Suçsuz olduğunu ifade eden Sadri Çınar ise beraatini istedi.
Mahkeme heyeti, Sadri Çınar'ın 'kasten öldürme' suçundan beraatine karar verirken, aynı suçtan kardeşi Zafer Çınar'a ise haksız tahrik indirimi uygulayarak 18 yıl hapis cezası verdi. Heyet, Zafer Çınar'a iyi hal indirimi uygulamadı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
ARŞİV
-Mobese'nin kaydettiği görüntüler
-Birbirlerine saldırmaları
-Bıçakları sallamaları
-Olay yeri
-Yerde yatan İbrahim Hakkı Turgut 
-Sağlık ekiplerinin gelişi 
-Toplanan kalabalık 
-Erzurum adliyesi

Haber: Hümeyra PARDELİ/ERZURUM, ()

Haber Kodu : 200311040

===================================

5 katlı binanın altından yol geçiyor

SAMSUN'un İlkadım ilçesi Kökçüoğlu Mahallesi'ndeki 5 katlı binanın altından yol geçiyor. 'Çıkmaz sokak' olarak adlandırılan geçit, yayalar tarafından kullanılıyor. Yolun evlerine giderken kendilerine çok kolaylık sağladığını belirten mahalleli Emre Öztürk, "Evimize gidebilmemiz için çok kestirme bir yol" dedi.
Samsun'un İlkadım ilçesi Kökçüoğlu Mahallesi Hisar Sokak’ta yıllar önce imar planında yol görünen araziye vatandaşlar 8 katlı kaçak bina inşa etti. Belediyenin girişimleri sonucu 8 yıl önce bina yıkıldı. Yıkılan binanın arkasında kalan ve altından yol geçen 5 katlı bina da ortaya çıktı. 8 katlı binanın yıkılmasıyla sokaktan yaya geçişi 5 katlı binanın altından yapılmaya başlandı. Apartmanın altından geçen sokak, mahalle sakinlerinin ulaşımını kolaylaştırdı. Altından yol geçen binayı görenler, şaşkınlıklarını gizleyemiyor.
'BİZİM İÇİN KESTİRME YOL'
Yolun evlerine giderken kendilerine çok kolaylık sağladığını ifade eden mahalle sakinlerinden Emre Öztürk, "Yıllardır bu sokaktan geçiyoruz. Çok ilginç bir sokak. Farklı bir yapı, burada oturanlar bu yoldan memnun mu, değil mi bilemiyoruz. Ama bizim evimize gidebilmemiz için çok kestirme bir yol. Zamanında bu şekilde yapılmış ve günümüzde de bu şekilde kullanıyoruz" dedi.
'İLK GÖRDÜĞÜMDE ŞAŞIRMIŞTIM'
Şerif Ay ise "Beş katlı bu binanın altından yol geçiyor. Vatandaşlar buradan gelip geçiyor. Gün içerisinde evleri alt sokakta olan vatandaşlara kestirme bir yol oluyor. 4 yıldır burada yaşıyorum, bu sokak bu şekilde kullanılıyor. İlk gördüğümde şaşırmıştım, burayı nasıl yapmışlar diye düşünüyordum. Bizde gün içerisinde çokça bu yolu kullanıyoruz. Buradan geçenler de şaşırıyorlar, onlar da çözmeye çalışıyorlar" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
------------------------------
-Sokaktan Drone detayları
-Röporatajlar
-Detaylar
-Sokaktan çeken vatandaşlardan detaylar
-Muhabir Anonsu

Haber-Kamera:Yaprak KOÇER-Hüseyin KALAY/SAMSUN, ()

Haber Kodu : 200311037

==============================

Van'da bir yılda 70 bin ton lastik geri dönüşümle üretime kazandırıldı

VAN'da ömrünü tamamlamış lastikler toplanıp, işlemden geçirildikten sonra geri dönüştürülerek ülke ekonomisine katkı sağlıyor.  Sanayici Tayyar Düzen, lastiklerle Van ekonomisine yılda 5 milyon lira kazandırıldığını belirterek, "Bir lastik su altında yaklaşık 500 yılda doğaya karışıyor. Bu da çok büyük çevre kirliliğine sebep veriyor. Ama biz yılda yaklaşık 70 bin ton atık lastiği tekrardan üretime kazandırıyoruz" dedi.
Kentte 15 yıldır çalışan sanayici Düzen, yıpranıp, ömrünü tamamlamış olan TIR, kamyon, otobüs ve iş makinelerinin lastikleri yeniden ekonomiye kazandırırken, çevre kirliliğinin de önüne geçilmesine yardımcı oluyor. Van ve Hakkari'de inşaat sektörü, maden ocakları, otobüs firmalarında toplanan lastikler fabrikada 12 ayrı makineden geçirildikten sonra üzeri ilaçla temizlenip fırında 115 derecede pişirilip kaplama yapılarak yeniden satışa hazır hale getiriliyor.
LASTİK KAPLAMADA TÜRKİYE ÇOK GERİDE
Sanayici Tayyar Düzen, yoğun çalışmadan dolayı kısa sürede yıpranıp, çöpe atılan veya kendilerine getirilen lastikleri çeşitli işlemlerden geçirdikten sonra yenileyip verdiklerini ve iş makinelerinde tekrar kullanılmaya başlandığını söyledi.
Düzen, çevre dostu uygulamalarla yıpranmış lastikleri 12 makinadan elden geçirerek yeniden sıfır hale getirdiklerini belirterek,‘’Lastik kaplama olarak Türkiye çok çok geridedir. Şu an lastik maliyetlerinin hem yüksek olması sebebiyle kaplamayı cazip hale getirmemiz gerekiyor. Yaklaşık 15 yıldır Van merkez ve ilçelerine bu hizmeti veriyoruz. Bu sektörde Türkiye olarak ne yazik ki istediğimiz yerde değiliz. Avrupa'da her iki kamyon lastiğinden birisi kaplama. Bizde ise maalesef daha yüzde 30'lara varamadık. Maliyet açısından düşündüğümüz zaman çok ciddi rakamlar oluşuyor. Bir çift kamyon lastiği şu an 5 bin TL civarındayken izim yaptığımız kaplama ise yaklaşık 2 bin TL. Aynı zamanda bir yıl garanti veriyoruz. Bu hizmeti 10 personelle bu verirken, aynı zamanda çevre dostu olarak atık lastikleri değerlendiriyoruz" dedi.
VAN EKONOMİSİNE YILLIK 5 MİLYON TL. KATKI SAĞLIYOR
Kaplama olmaya lastikleri de Almanya'ya ihraç ettiklerini kaydeden Düzen, şunları söyledi:
"Ben burada kamyon esnafımıza, filo yöneticilerimize sesleniyorum; lastiklerinizi çöpe atmayın. Getiriniz, çöpe atılan lastikleri biz kaplama yapalım ve tekrardan üretime kazandıralım. Geri dönüşüme kazandırdığımız lastikler, Van ekonomisine yıllık 5 milyon TL fayda sağlıyor. Bir lastik su altında yaklaşık 500 yılda doğaya karışıyor. Bu da çok büyük çevre kirliliğine sebep veriyor. Ama biz yılda yaklaşık 70 bin ton atık lastiği tekrardan üretime kazandırıyoruz. Hem ekonomi, hem çevre kirliliği, hem de maliyet açısından topluma çok faydalı bir iş yapıyoruz. Kaplama olmayan lastikler de geri dönüşümle ayakkabı paspası, parkurlarda, spor alanlarında, parklarda, çocukların oyun bahçelerinde yer taban olarak döşeniyor ve zeminde kullanılıyor. Lastiğin tozunu da Almanya'ya ihraç ediyoruz. Orada araba paspası, ayakkabı topuğu gibi tekrar üretime kazandırılıp kullanılıyor" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
------------------------
-Kaplama lastik için bekleyen kamyon
-Kamyonda sökülen lastikleri
-Lastiklerin kaplama için götürülmesi
-Çeşitli işlemlerden geçirilen lastikler
-Ustaların çalışmalarından genel ve detaylar
-Kaplama yapılan lastikler
-Sanayici Tayyar Düzen ile röportaj
-Lastiklerden genel ve detaylar

Behçet DALMAZ-Orhan AŞAN / VAN ()

Haber Kodu : 200311026

===============================

Yarım asırlık nalbant son çivilerini çakıyor

ISPARTA'da 50 yıllık nalbant ustası Ali Akdağ (70) mesleğinin son temsilcilerinden. Dedesi ve babasından öğrendiği mesleğini yarım asırdır sürdüren Ali Akdağ, günümüzde nalbantlık mesleğinin de cazibesini yitirdiğini ve yeni ustalar yetişmediğini söyledi.
Motorlu taşıtlar bu kadar revaçta değilken yük taşımacılığında kullanılan binek hayvanları at, eşek ve katırların ayaklarına çakılan nalları yapan, onları takan ve tırnaklarını kesen nalbantlar artık birer birer yok oluyor. Isparta'da dedesi ve babasından mesleği öğrenen 50 yıllık nalbant ustası Ali Akdağ bu mesleğin son temsilcilerinden. 
RANDEVU İLE KÖYLERE GİDİYOR
Yıllar önce Isparta il merkezinde bulunan Kaymakkapı Meydanı'nda küçük bir iş yeri önünde köylerden gelen hayvanları nallayan Ali Akdağ, bu alanın Üretici Pazarı olması nedeniyle artık çalışamaz duruma geldi. Durum böyle olunca artık hayvanları bulundukları yerde, yani köylerde nallamaya gitmeye başladı. Ali Akdağ, "Köylerden gelenler hala aynı yerdeki iş yerime uğrar ve 'nallanacak hayvanlar var' diye söylerler. Ben de 'şu gün geleyim' derim ve onlar köyde tellala (anons) verirler. Ben o gün giderim herkes köy meydanına atını, eşeğini getirir, bitinceye kadar nallarız" dedi.
'BU İŞİ YAPMAK İÇİN SEVMEK LAZIM'
Dedesi ve babasının da nalbant olduğunu, onlara yardım ederken, bu işi öğrendiğini ve sevdiğini belirten nalbant Ali Akdağ, "Bu işi artık yapan kalmadı. Kimse yetişmedi. Nedenine gelince hayvan teper diye korkmaları. Bu işi yapacaksan atı, eşeği seveceksin, korkmayacaksın. Az önce gördünüz at nasıl huysuzdu. Her hayvanın huyuna göre davranacaksın. Değilse bu işi yapamazsın" diye konuştu.
'ÖNCE ESKİ NAL SÖKÜLÜR, SONRA TIRNAKLAR KESİLİR'
İşinin erbabı olan ve yanında kendisine yardımcı olan işçisiyle nallanacak hayvanı sıkıca bir direğe bağlayan Ali usta, atın hayvanın nallanacak ayağını yardımcı vasıtası ile dizinden kıldan bükülmüş iple kıvırıp, önce kerpetenle eski nalın çivilerini söküyor. "Nal söküldükten sonra 'suntıraş' dediğimiz bıçakla tırnaklarını keseriz. Hayvanların da insan gibi tırnakları uzar. Temizlik bittikten sonra yeni nalı yerine çiviler sonra da törpüleyip, işlemi tamamlarız" diyerek yaptığı işi tarif eden Ali Akdağ, huysuzluk eden hayvanları da 'yavaşık' denilen aleti burunlarına takarak uslandırdıklarını belirtti. Binek hayvanlarının giderek azaldığı günümüzde nalbantlık mesleğinin de cazibesini yitirdiğini ve yeni ustalar yetişmediğini aktaran Ali Akdağ, son çivileri kendisinin çaktığını bundan sonra ise ne olacağını kestiremediğini söyledi.
AT 80, EŞEK 50 TL'YE NALLANIYOR
Isparta merkeze bağlı Direkli köyüne giderek 4 at ve 1 eşek nalladıktan sonra alet edevatını toplayan Ali Akdağ, o günkü mesaisini 290 lira yevmiye ile tamamlamış oldu. At ve eşeklerin nalları ayak yapılarına göre nalbant tarafından demirden dövülerek yapılıyor. Nallara özgü çiviler de kendi imalatları olarak üretiliyor. Bir nal düşmediği takdirde 1 yıl boyunca eskimiyor. Hayvanların tırnakları da insanlar gibi uzadığı için bir süre sonra nal küçük gelmeye ve hayvanın ayağını acıtmaya başlıyor. Yürümekte zorlanan hayvanın nallarının değişmesi gerektiğini anlayan sahibi de onu nalbandın hünerli ellerine teslim ediyor. Nalbant 4 nal değişimi karşılığında at sahibinden 80 lira tahsil ederken, eşek sahibinden 50 lira bedel alıyor.
'KÖYLERDE HAYVAN AZALDI'
Direkli köyünde yaşayan Osman Servi, köylerde eskisi kadar at ve merkep kalmadığını, kalanların ise köye gelen nalbant tarafından nallandığını belirterek, "Bundan 50 sene evvel köyden şehre hep atlarla eşeklerle giderdik. O zaman Otel Isparta'nın arkasındaki nalbanda işimizi gördürürdük. Şimdi orası çarşı Pazar oldu şehir değişti. O yüzden buralara gelir köyde hayvanları nallar gider. İnsanların nasıl ayakkabısı eskir, yenisini alır, giyerse bunların da nalları eskiyince değiştirmek gerekiyor. Köyümüzde eskiden her evde bir binek hayvanı vardı. Köyümüz kırsal bir arazi olduğu için ihtiyaç vardı. Fakat şimdi yüzde 50 azaldı artık eskisi gibi kalmadı" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
--------------
- Nalbandın nal çakma görüntüleri
- Hayvanlarını nallatacak hayvan sahiplerinden genel görüntü
- Osman Servi (köy halkından) röportaj
- Nalbant Ali Akdağ röportaj
- Köyden genel görünüm 

HABER -KAMERA: Nurettin ARKAN/ISPARTA, ()

Haber Kodu : 200311015

==================================

Fazla kilolarından kurtulunca hayatı değişti

Antalya'da 117 kiloya ulaşan ve çok sevdiği mesleği mağaza görsel tasarım işini uzun süre ayakta duramadığı için yapamaz hale gelen Gizem Gedik, tüp mide ameliyatı olarak 3 yılda 55 kilo verdi. 62 kiloya inen Gedik, ameliyat olduğu hastanede tıbbi sekreter olarak işe başlayıp yeni bir hayata adım attı.
Antalya'da yaşayan 28 yaşındaki Gizem Gedik'e aşırı kiloları nedeniyle obezite tanısı konuldu. 117 kiloyla çok sevdiği mesleği mağaza görsel tasarım işini uzun süre ayakta duramadığı için yapamaz hale gelen Gedik, tüp mide ameliyatı olmaya karar verdi. 2017 yılında ameliyat olan ve 3 yılda 48 bedenden 36 bedene, 117 kilodan da 62 kiloya gerileyen Gedik, ameliyatını yapan Prof. Dr. Mehmet Tahir Oruç'un yanında tıbbi sekreter olarak işe başladı.
Çocukken kilolu olmadığını ancak iş hayatına başlayınca düzensiz beslenme nedeniyle kilo aldığını kaydeden Gedik, 11 saat çalıştıktan sonra yemek yiyip uyuduğunu söyledi. Morbit obez sınırına geldiğini fark ettiğinde ameliyat olmak için bir türlü cesaret edemediğini belirten Gedik, "Ameliyat olduktan 1 ay sonra yaklaşık 22 kilo verdim. 10 ayda da 55 kilonun tamamını verdim. Çalışırken fazladan 55 kilo ile çalışıyordum. Kilolu bir insan azıcık bir porsiyon yemek yese bile çevreden rahatsız edici bakışlar olur. Bu duyguyu çok yakından tanıyorum" dedi.
Kilolarından kurtulan genç kadın hayatının değiştiği hastaneden iş teklifi de aldı. Ameliyatı yapan Medicalpark Antalya Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Tahir Oruç'un bir sekreter ihtiyacının olduğunu söylemesi üzerine kendisiyle birlikte çalışmayı kabul eden Gedik, yaklaşık 1 yıldır hayatını değiştiren Prof. Oruç'un yanında mesai yapıyor.
İş teklifiyle çok mutlu olduğunu da anlatan Gedik, "Doktorum, 'Hastaları senin kadar iyi anlayabilen birini bulamam birlikte çalışalım' dedi. Birlikte çalışıyoruz. Şimdilerde her şey çok iyi ilerliyor. Yediklerime dikkat ederek kilo almadan formumu koruyorum" diye konuştu.
Gedik, eski kıyafetlerini görmek istemediği için terzi olan annesi tarafından daraltıldığını da sözlerine ekledi.
Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Tahir Oruç, "Gizem'i bazı testlerden geçirip ameliyatına karar verdik. Vücut kitle indeksi 41'di bize başvurduğunda. Tüp mide ameliyatı uyguladık ve 3 yıl sonra fazla kilolarının tamamına yakınını vermiş durumda ve çok mutlu. Birlikte çalışıyoruz" dedi. 

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
--------------
- Ameliyat öncesi ve sonrası resimler
- Ameliyattan kısa görüntü
- Doktor ve sekreterinin görüntüsü
- RÖP 1: Prof. Dr. Mehmet Tahir Oruç
- RÖH 2: Gizem Gedik
- Detaylar

HABER: Alparslan ÇINAR -KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN /ANTALYA, ()

Haber Kodu : 200311010

===============================

Çekirdeksiz mandalina 'Ertuğrul Bey' 

AROMASI ve kokusuyla çok beğenilen, Bodrum mandalinası olarak da bilinen yerli mandalina, Antalya'da 10 yılı aşkın ıslah çalışmalarıyla çekirdeksiz olarak üretildi. Çekirdek sayısı bazı meyvelerde sıfır, bazılarında 1'e indirilen yeni mandalinaya, 'Ertuğrul Bey' adı verildi.
Tarım ve Orman Bakanlığı'na bağlı, Antalya'da 1934 yılında kurulan ve başta portakal, limon, mandalina, greyfurt gibi narenciye ürünlerinin Akdeniz sahil şeridine adaptasyonu üzerine çalışmalar yapılan Batı Akdeniz Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü Merkezi'nde (BATEM), yeni bir çekirdeksiz mandalina türü ıslah edildi. BATEM uzmanları, Bodrum mandalinası olarak bilinen yerli ve çok çekirdekli mandalinayı, 10 yılı aşan ıslah çalışmaları sonunda en fazla bir çekirdek veya çekirdeksiz üretmeyi başardı.
YILLIK 700 TON NARENCİYE ÜRETİMİ
Portakal, limon, mandalina gibi turunçgilleri ilk kez Türkiye'ye getirip adaptasyonunu sağlayan, birçok çeşidi de tescil ettiren kurum olduklarını belirten BATEM Müdürü Abdullah Ünlü, “Yıllık 700 tona yakın narenciye üretimi, 25-30 bin civarında fidan üretimimiz mevcut. Narenciye bizim gen kaynağımız değil ama yurt dışından getirilerek Antalya ve Akdeniz sahil şeridinde adaptasyonu ve ülkeye katkı sağlanmış. Son yıllarda iklim değişikliğinden dolayı tropik, subtropik meyveler üzerinde de çalışıyoruz ama asli işimiz olan narenciyeyi asla bırakmıyoruz. Ülkemize yeni çeşitler geliştirmeye devam ediyoruz" diye konuştu.
EN BÜYÜK HANDİKAP ÇOK ÇEKİRDEKLİ OLMASI
İnce kabuklu, kolay soyulabilen, güzel tat ve kokuya sahip 'Bodrum mandalinası' olarak bilinen yerli mandalinanın en büyük handikabının çok çekirdekli olması olduğunu, bundan dolayı pazardaki değerinin düştüğünü anlatan Ünlü, “Uzun yıllardır yaptığımız ıslah çalışmaları sonucunda, bir mandalinada 18-20 adet olan çekirdeği bazı meyvelerde sıfır, bazı meyvelerde 1 çekirdeğe düşürdük. Meyve başına ortalama 0,80-1,00 adet çekirdek sayısına düşürdük. 27 Şubat tarihinde Bakanlık Tescil Komisyonundan bunun tescilini aldık" dedi.
ISLAH ÇALIŞMALARI 10 YILI AŞTI
Bodrum adıyla ünlenen bu mandalinanın aslında Antalya ve Akdeniz kıyılarında yerli mandalina olarak bilindiğini belirten Ünlü, “Bodrum tarafında tat, koku, aroması bakımından çok tutulduğu için piyasada Bodrum mandalinası olarak adlandırılıyor. Islah çalışmalarımız 10 yılı aşkın sürdü. Ciddi bir çalışma sürecinde çekirdeksiz mandalina elde ettik ve bundan sonra fidan üretimine başlanacak. Talep eden üreticilerimize fidanları bu yıl sonbahardan itibaren dağıtarak üretimini yaygınlaştırmayı düşünüyoruz. Meyve hasadı ise aralık-ocak aylarında yapılabiliyor" diye konuştu.
İSMİ 'ERTUĞRUL BEY'
Çekirdeksiz Bodrum mandalinasına 'Ertuğrul Bey' adını verdiklerini söyleyen Abdullah Ünlü, “Bodrum mandalinası Türklere özgü, Türk mandalinası olarak da biliniyor. Ertuğrul ismi ise Osmanlı'nın kuruluşundan beri gelen, bizim için manidar bir isim. Ayrıca BATEM'de ıslah çalışmalarımızı yapan ekibimizin başındaki isim de Dr. Ertuğrul Turgutoğlu. İkisini bağdaştırarak ismini 'Ertuğrul Bey' koymayı uygun gördük. Talep olduğu sürece üreticilerimiz için fidan üretimini çok hızlı yapabiliriz, ülkemize ve Türk çiftçisine hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
--------------
- Abdullah Ünlü ile röportaj
- Mandalina detay görüntüler
- Bahçenin detay görüntüsü
  
HABER: Mehmet ÇINAR- KAMERA: Emrah GÜL /ANTALYA, ()

Haber Kodu : 200311013

===================================

Kızartmalık ile yemeklik patatesin farkı

AFYONKARAHİSAR'ın Sandıklı ilçesinde üretilen patatesler, yurt içi ve yurt dışında ilgi görürken, kızartmalık ve yemeklik olarak iki şekilde üretim yapılıyor. Sandıklı Ziraat Odası Başkanı Fatma Toptaş, "Kızartmalık patatesler nişasta oranı yüksek, su oranı az olan, kabuk rengi sarı ile kırmızı olan patateslerdir. Yemeklik patatesler ise kabuğu ince, sulu, kızartmalık patatese oranla daha küçük boylardaki patateslerdir" dedi.
Türkiye'nin önemli patates üretim merkezi olan Sandıklı ilçe merkez ve köylerinde, her yıl 20 bin dekar alanın üzerinde patates üretimi yapılarak, yaklaşık 150 bin ton civarında rekolte elde ediliyor. Toprak ve iklimi elverişli olan ilçede, hem kızartmalık hem de yemeklik patateslerin üretimi gerçekleşiyor. Kızartmalık patatesler; nişasta oranın yüksekliği, su oranın azlığı ve kabuk renginin daha koyu sarı ve kırmızı olmasıyla bilinirken, yemeklerde kullanılan haşlamalık patates ise kızartmalık patatese göre yapısının küçük, su oranın fazlalığı ve kabuğunun inceliğiyle biliniyor. Sandıklı Ziraat Odası Başkanı Fatma Toptaş, bu anlamda Sandıklı patatesinin markalaştığını, yurt içinde birçok ilde satıldığı gibi yurt dışında da birçok ülkeye gönderildiğini söyledi.
'YEMEKLİK PATATES KABUĞU İNCE, SULU OLUR'
Ülkede patates üretiminde önemli yere sahip olduklarını bildiren Sandıklı Ziraat Odası Başkanı Fatma Toptaş, "İklim ve toprak bakımından uygun olduğu için Türkiye'deki en lezzetli patatesler Sandıklı'da üretilmektedir. Sandıklı patatesi artık marka oldu diyebiliriz. Ülke genelinde birçok ilde ve yurt dışında Sandıklı patateslerimiz satılmaktadır" diye konuştu.
'KIZARTMALIK PATATES BİRAZ İRİDİR'
İlçede aşçılık yapan Tahir Coşkun (42), kızartmalık ve yemeklik patates arasındaki farkı şöyle anlattı:
"Kızartmalık patates biraz iridir. Kabuk olarak da parlaktır. Nişastasından da belli olur. Bir gün öncesinden ıslattığımızda nişastası çıkar bunu kızartmalık olarak kullanırız. Haşlamalık patatesi ıslatmaya gerek yok direkt haşlama yapabiliriz. İki numara diye tabir ettiğimiz patatesin küçük olanı yemeklik haşlamalık olarak geçer. Kabuğu kalın, parlak ve iri patatesler genelde kızartmalık patateslerdir. Üç numaralı diye tabir edilen ve küçük olan patatesler de hamurluk patatestir. Bizim yöresel ekmeğimiz var. Ekşi mayalı köy ekmeği. Bu hamurluk patates genelde bu köy ekmeği üretiminde kullanılır. Bu küçük patates evlerde kuzinelerde de pişirilerek tereyağı ile yenir."
KIZARTMALIK 2-2,5 LİRA, YEMEKLİK 1,5-2 LİRA
İlçede pazarcılık yapan Ahmet Çimen de kızartmalık patatesin de yemeklik patatesin de ilgi gördüğünü belirterek, "Kızartmalık patates 2 lira ile 2 lira 50 kuruş arasında satılmakta. Yemeklik patates ise 1 lira 50 kuruş ile 2 lira arasında tezgahlarda satışa sunulmakta" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
--------------
- Patates söküm makinesi patates sökerken görüntü(arşiv)
- Tarlada patates sökümü yapan işçilerin çalışma görüntüsü(arşiv)
- Tarlada çuvalda patates görüntüsü(arşiv)
- Pazarda patates satışından görüntü
- Lokantada patatesler dilimlenirken görüntü
- Dilimlenen patatesleri aşçı kızartmak için fritöze yerleştirirken görüntü
- Patatesler fritözde kızarırken görüntü
- Aşçı Tahir Coşkun patates kızartırken görüntü
- RÖP 1: Tahir Coşkun
- Fırına haşlanması için etle hazırlanan patates yemeğinin güveçten görüntüsü
- Aşçı içinde patates ve et bulunan güveci fırına haşlanması için bırakırken görüntü
- Güveçte pişirilen et ve patates yemeği servis öncesi yakın görüntü
- Aşçı patates ve et yemeğini servis ederken görüntü
- Tabakta yakın görünüm patatesli et yemeği görüntü
- RÖP 2: Fatma Toptaş (Sandıklı Ziraat Odası Başkanı)
- Pazar tezgahında patates görüntüsü
- RÖP 3: Ahmet Çimen (Pazarcı esnafı-patates satıcısı)

Haber-Kamera: Ahmet DAĞLI/SANDIKLI (Afyonkarahisar), ()

Haber Kodu : 200311012

============================

Sultan ninenin tek isteği evinin çatısının tadilatı

MUĞLALI Sultan Tolga (81), oynadığı sinema filmindeki 'Çoban Teyze' rolüyle herkesin beğenisini kazanırken, gerçek hayatta yaşadığı sıkıntılar nedeniyle ise yürekleri burktu. Zihinsel engelli ve yatağa bağımlı oğluna 50 yıldır gözü gibi bakan Sultan Tolga, "Kimseden bir şey isteyemiyorum. Çünkü kendimi mahcup hissediyorum. Yaptırırlarsa evimin çatısını yaptırsınlar" dedi.
Türkiye'de 'Dondurmak Gaymak' sinema filminde 'Çoban Teyze' rolüyle tanınan Sultan Tolga, 2 yaşındayken geçirdiği rahatsızlık nedeniyle zihinsel engelli ve yatalak olan oğlu Şevket Tolga'ya (52) gözü gibi bakıyor. Menteşe ilçesinin Karşıyaka Mahallesi'nde yaşayan işçi emeklisi Sultan Tolga, 25 yıl önce eşini, 18 yıl önce ise arı sokması sonucu büyük oğlunu kaybetti. Kızının evlenmesinin ardından engelli oğluyla yalnız kalan Sultan Tolga, ilerleyen yaşına rağmen yatalak oğlunun tüm ihtiyacını kendi karşılıyor.
Derme çatma 2 odalı bir evde oğlunu elleriyle besleyen, fakat yüzünden gülümsemesi hiç eksik olmayan Sultan Tolga, "Kimseden bir şey isteyemiyorum. Çünkü kendimi mahcup hissediyorum. Yaptırırlarsa evimin çatısını yaptırsınlar. 50 yıldır oğluma bakıyorum. Neler gördüm neler yaşadım. Yine de bu halime şükürler olsun. Oğlumun altını alırken zorlanıyorum. Ağır olduğu için kaldıramıyorum. Aldığım emekli maaşım geçinmemize yetiyor. Su içeceği zaman su bardağına, çay içeceği zaman çay bardağına bakıyor. Benden ne istediğini gözlerinden bu şekilde anlayabiliyorum" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
- Sultan ninenin evinin çatısından genel görüntü
- Sultan ninenin bahçede yürürken ve kanepede otururken görüntüsü
- Sultan nine, oğlu ve kucağındaki oğlağı ile genel görüntüsü
- Sultan ninenin oğluna su içirirken görüntüsü
- Sultan Tolga ile röp.

Haber: Cavit AKGÜN- Kamera: Aykut KURT / MUĞLA, ()

Haber Kodu : 200311033

============================

Deniz ve çiftlik balığını ayırt etmenin yöntemi
 
MUĞLA'nın Milas ilçesindeki Güllük Körfezi'nde, kuru yük gemisinin çarptığı balık çiftliğinden kaçan 2 milyon balık, gırgır tekneleriyle avlanıyor. Deniz balıklarını tercih edenler, havuz balığının deniz balığından nasıl ayırt edilebileceği konusunda endişeli. Balıkçı Niyazi Çınar ise, denizde yetişen levrek ile çipuranın pullarının kalın olduğunu, bu yöntemle rahatlıkla ayırt edebileceğini söyledi.
Güllük Körfezi'nde 1 Mart Pazartesi günü meydana gelen olayda, Papaz Adası açıklarında seyreden Malta bayraklı 139 metrelik 'Navaho' isimli kuru yük gemisi, kıyıdan 1 deniz mili açıktaki balık havuzlarına çarptı. Ağırlıkları 200 ila 600 gram arasında değişen yaklaşık 2 milyon balık, parçalanan havuzlardan denize kaçtı. Kazada, 3 çipura ve 1 levrek havuzunun zarar gördüğü belirtildi. Sahil Güvenlik ekipleri, geminin kaptanı ve iki yardımcısının ifadesine başvurdu. Kazaya geminin dümeninin kilitlenmesinin yol açtığı ileri sürüldü. Balık üretim firmasının yetkilileri ise zararlarının büyük olduğunu açıkladı. Kafesten kaçan balıkların ise gırgır tekneleriyle avlandığı belirtildi. Bu da akıllara deniz ile çiftlik balığının nasıl ayırt edilebileceği sorusunu getirdi.
Menteşe'deki Halk Pazarı'nda balıkçı Niyazi Çınar, bu konuyla ilgili bilinen bir yöntemi paylaştı. Çınar, "Üretim balıklarının pulları az olur. Deniz balıklarında ise pul fazladır, kalındır ve burunlarının üstünde sarılık yer alır. Rengi daha açıktır. Müşterilerimiz genelde kültür balığını tercih ediyor. Çünkü kilosu 35-40 lira arasında satılıyor. Deniz balığının kilo fiyatı ise 70 liradan başlayıp, 120 liraya kadar çıkıyor. Sağlık açısından ikisinin arasında fark yok. Kültür balığında doğal yem kullanılıyor. Kullanılan yem balıklardan yapılıyor" dedi.
Müşterilerden Gökhan Vural ise, "Balık alırken albenisine dikkat ediyorum. Baktığınız zaman göze hoş gelmesi lazım. Kültür ve deniz balığını ayırt edemiyorum. O kadar profesyonel değilim. Tezgahta gözüme çarpan balıktan satın alıyorum" dedi.
KENTTEKİ BALIĞIN YÜZDE 50'Sİ İHRAÇ EDİLİYOR
Muğla sınırları içerisindeki 93 balık üretim çiftliği tesisinde, ağ kafeslerde yılda 90 bin ton balık yetiştiriliyor. Deniz kültür balıkçılığında Muğla, Türkiye'de üretilen balığın yüzde 60'ını karşılıyor. Ağ kafeslerde ve toprak havuzlarda toplam 95 bin ton çipura-levrek, 19 bin ton alabalık üretimi gerçekleşiyor. Avrupa'da tüketilen her 3 balıktan biri ise Türkiye'den gidiyor. Muğla'da üretilen balığın yüzde 50'si ihraç ediliyor. Deniz kültür balıkçılığı üretiminde Türkiye birincisi olan Muğla'dan geçen yıl 85 ülkeye yaklaşık 65 bin ton çipura, levrek ve alabalık ihraç edilerek, 353 milyon dolar gelir elde edildi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
-----------------
- Balık çiftliklerinden görüntü
- Balık çiftliğindeki havuza çarpan geminin görüntüsü
- Tezgahtaki balıklardan genel ve detay görüntüler 
- Tezgahta çalışanların taze balık diye bağırması
- Müşterilerin tezgahtan balık bakması
- Müşterilerden Gökhan Vural ile röp.
- Balıkçı Niyazi Çınar ile röp.

Haber: Cavit AKGÜN- Kamera: Aykut KURT / MUĞLA, ()

Haber Kodu : 200311029

============================

Bodrum'daki 'Akdeniz Gölü' yok olmaya başladı

MUĞLA'nın Bodrum ilçesinin tek sulak alanı olan, 80'e yakın kuş ve balık türüne ev sahipliği yapan Gölköy Kovalık Sulak Alanı, büyük ölçüde kurumaya başladı. Çevresinde 500 yıllık hurma ağaçlarının yer aldığı 'Akdeniz Gölü' olarak bilinen bölge, azmak ve derelere atılan çöp ile moloz atıkları yüzünden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Bodrum'un tek sulak alanı olan, 'Akdeniz Gölü' olarak bilinen 400 dönümlük Gölköy Kovalık Sulak Alanı, büyük ölçüde kurudu. 80 kuş türüne ev sahipliği yapan, 1'inci derece doğal SİT alanı olan gölün hem ortasından, hem de kıyısından 2 dere geçiyor. Derelere rağmen kuruyan gölden geriye, küçük su birikintileri kaldı. Bunun nedeni olarak ise atıklar gösterildi. Gölün çevresinde bulunan derelere inşaat sezonunda moloz yığınlarının atıldığı, derelerin tıkanması nedeniyle sulak alanın yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı ifade edildi.
'GÖL ÖLMEYE BAŞLADI'
Konuya ilişkin konuşan Arkeolog Sezgin Ökgüç, gölün çevresinin ölmeye başladığını belirterek, "Bodrum Yarımadası'nda böyle bir yer yok. Kendine özgü florası ile yüzyıllarca, hatta bin yıllarca yaşamış, oluşmuş müstesna bir yer. Fakat zaman içinde hem insan müdahalesi yüzünden hem iklimin değişmesiyle zamanla hayattan elini ayağını çekti. Yer yer tohumları sağa sola saçılsa da artık böyle bir sistemi, bir hurma olayını göremiyoruz. Maalesef şu anda zaten gördüğümüz şekilde ölüyor doğa. Ölü bir doğanın üstündeyiz, düşünebiliyor musunuz? Bu kadar zengin bir floranın çevresinde tatlı su kaplumbağaları vardı, burada çeşitli balıklar yaşardı. Bunların hepsi ölüyor. Oksijen yok artık şu anda burada. Rüzgar olduğu için kokuyu duymuyorsunuz. Gittikçe bu yoğunlaşacak ve de hastalık saçacak. Dağlardan gelen suyu kesemezsiniz bu su gelecek ve denize ulaşıp temizlenemediği için bakteriler üreyecek ve sıtma salgınları olacak. Şu anda bu coğrafyanın eski hale getirilmesi için sonradan eklenen bu molozların kaldırılması gerekiyor. Yani bu pisliğin artık buradan temizlenmesi gerekiyor" dedi.
HURMA ORMANININ HALİ İÇLER ACISI
Gölköy Muhtarı Ahmet Barut ise gölün giderek kuruduğunu ve küçülmeye başladığını belirterek, "Bu göl, Gölköy mahallemizin de adını aldığı Akdeniz Gölü. Burada Türkiye'de nadir bulunan palmiye ağaçları var. Birincisi Datça'da, ikincisi Gölköy mahallemizde. Kanallar tıkalı olduğu için gölün denizle bağlantısı kopmuş durumda. Kanalların bir an önce temizlenmesini istiyoruz. Vatandaşlarımız çöp ve koku konusundan çok şikayetçi. Göçmen kuşlarda giderek azalıyor, gelmez oldu çoğu. Gölün denizle bağlantısı olmadığı için, gölümüz sürekli küçülüyor. Denizde bağlantısı olduğu zamanlarda gölde balık türleri de mevcuttu. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'ne dilekçemizi sundum. Onlar da bana dönüş yaptı. Dilekçenizi 'Tarım ve Orman Bakanlığı ile Kültür ve Tabiat Varlıkları'na sunun' dediler. Bizde yetkililerden sonucu bekliyoruz. Bir an önce temizlik çalışması yapılmasını istiyoruz" dedi. Barut, Türkiye'de bulunan tek doğal hurma ormanının bu bölgede bulunduğunu, 500 yıllık ağaçların halinin içler acısı olduğunu da sözlerine ekledi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
- Drone bölgeden görüntü
- Kuruyan gölden görüntü
- Arkeolog Sezgin Ökgüç ile röp.
- Gölköy Muhtarı Ahmet Barut ile röp.
- Genel ve Detay görüntü

Haber- Kamera: Tuba AYHAN / BODRUM (Muğla), ()


Haber Kodu : 200311059
============================

'Koronavirüs' gebelikte anneden bebeğe geçmiyor

JİNEKOLOG Opr. Dr. Mustafa Melih Erkan, İngiliz Kraliyet Kadın Doğum Derneği'nin yayımladığı kılavuza göre, anne adayından bebeğine geçen bir 'koronavirüs' vakasının yaşanmadığını belirtti. Erkan, "Doğumdan hemen sonra anne ile temasa bağlı bulaş gerçekleşebilir. Ancak şu an tüm dünyada kabul gören yaklaşım anne ile bebeğin birlikte kalması yönündedir. Anne bebek bağlanmasının sağlanması bebeğin sağlığı için anne sütünü rahatlıkla alması, hem anne, hem de bebek için hayati derecede önemlidir. Bu nedenle anne ile bebek bazı önlemler alınarak aynı odada izlenebilir" dedi.
İzmir Kent Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Mustafa Melih Erkan, koronavirüs ile ilgili yapılan bilimsel çalışmaları değerlendirdi. Çin ve ABD'deki 'koronavirüs' vakalarıyla ilgili verileri değerlendiren İngiliz Kraliyet Kadın Doğum Derneği'nin hazırladığı kılavuzu 9 Mart'ta yayımladığını belirten Opr. Dr. Erkan, "Yeni tip 'koronavirüs' Covid-19 veya SARS-COV-2 ismi ile bilinen ve yaklaşık 3 aydır tüm dünyada ciddi korku yaratan bu virüs aslında SARS ve MERS gibi ciddi solunum yolu hastalıklarına yol açan ve önceki yıllarda da dünya üzerinde ciddi salgınlar yapmış bir virüs ailesinin üyesi. Oldukça hızlı yayılan solunum yolu ile bulaşan bu virüs gebelerin de korkulu rüyası oldu. Anne adaylarımız en çok gebelikte geçirilen bir koronavirüs enfeksiyonunun anneye ve bebeğe ne gibi zararlar vereceği, anne karnındaki bebeğe enfeksiyonun geçip geçmeyeceği, doğum şekli, doğumdan sonra bebeğini emzirip emziremeyeceği gibi soruların cevabını merak ediyor. Öncelikle bilinmesi gereken gebelerde koronavirüs enfeksiyonunun bulguları diğer bireylerdekinden farklı değil" dedi.
'VİRÜS ANNE KARNINDA BEBEĞE GEÇMİYOR'
Opr. Dr. Erkan, İngiliz Kraliyet Kadın Doğum Derneği'nin yayımladığı kılavuza göre koronavirüsün anne adayından bebeğine geçmiş bir olgunun henüz gösterilmediğini kaydederek, şunları söyledi:
"Özellikle hastalığın en sık görüldüğü ülke olan Çin'de yapılan çalışmalarda, bebeğin içinde olduğu amniyon sıvısında, kordon kanında, yeni doğan bebeğin boğazından hemen doğum sonrasında alınmış sürüntü örneklerinde ve anne sütünde virüs izlenmemiştir. Bu sebeple güncel bilgiler ışığında koronavirüs enfeksiyonunun anne karnında bebeğe geçmediği kabul ediliyor. Aynı virüs ailesinin diğer üyelerinin sebep olduğu SARS ve MERS hastalıklarında ciddi derecede düşük ve erken doğum riski görülmüş olsa da yeni tip koronavirüs enfeksiyonunda düşük veya erken doğum riskinde bir artış yoktur. Tüm önlemlere rağmen gebelik sırasında koronavirüs enfeksiyonu geçiren kişiler, acilen sağlık kurumlarınca karantina altına alınmalı ve gerekli tedavi başlanmalıdır. Tedavi ve takip süreci diğer bireylerden farklı değildir. Özellikle bu dönemde çekilecek röntgen ve tomogrofiler bebeği etkileyebileceği için annelerin endişe etmesine sebep olur, ancak anne karnındaki bebek için gerekli koruma önlemleri alındıktan sonra bu tetkiklerin yapılmasına izin verilmelidir. Çünkü anne sağlığı her zaman birinci önceliktir. Virüsün alındıktan sonra yaklaşık 14 günlük bir kuluçka süresi vardır. Bu sebeple doğuma yakın enfekte olmuş hamilelerde henüz hastalık bulguları ortaya çıkmamış bile olsa, doğumdan sonra hastalık bulguları görülebilir. Böyle bir durumda mutlaka doktora başvurulmalıdır. Tüm dünyada görülen olgulardan ve yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre koronavirüs enfeksiyonu doğum şeklini etkilemez. Enfeksiyon sebebi ile sezaryene gerek yoktur."
'ANNE İLE BEBEĞİN BİRLİKTE KALMASI YÖNÜNDEDİR'
Koronavirüsün anneden bebeğe anne karnında geçmediğini bir kez daha vurgulayan Opr. Dr. Mustafa Melih Erkan, "Ancak doğumdan hemen sonra anne ile temasa bağlı bulaş gerçekleşebilir. Bazı ülkelerde koronavirüslü annelerin bebeği doğduktan hemen sonra yanlarından alınmış başka bir ortamda gözlenmiş ve anne sütü verilmemiştir. Ancak şu an tüm dünyada kabul gören yaklaşım anne ile bebeğin birlikte kalması yönündedir. Anne bebek bağlanmasının sağlanması bebeğin sağlığı için anne sütünü rahatlıkla alması hem anne hem de bebek için hayati derecede önemlidir. Bu nedenle anne ile bebek bazı önlemler alınarak aynı odada izlenebilir" dedi.
'VİRÜS BANA BULAŞIRSA BEBEĞİME GEÇER Mİ DİYE ENDİŞELENDİM'
22 haftalık gebe Feyzan Durdu ise, "Koronavirüsün yayılma haberleri ile birlikte anne adayı olarak benim de endişelerim oldu. Acaba koronavirüs bana bulaşırsa bebeğime de bulaşır mı? Ona geçer mi? Onun için nasıl önlemler alabilirim? Bunlar düşündüm. Toplu alanlardan korktum. Market alışverişine gitmemiz gerekebiliyor, hastanelere gelmemiz gerekebiliyor. Onun dışında kendimce önlemler almaya çalıştım. El yıkama, maske kullanmak gibi önlemler aldım" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
- Opr. Dr. Mustafa Melih Erkan ile röp.
-Anne adayı Ferzan Durdu ile röp.
-Anne adayının ultrasonla muayene edilmesinden görüntüler
- Genel ve detay görüntüler

Haber: Ahmet Turhan ALTAY - Kamera: Melis KARAKUZULU/İZMİR, ()

Haber Kodu : 200311014

============================

Katil zanlısı olarak tutuklanıp, serbest kalan komşu: Adalet yerini buldu 

İZMİR'in Menemen ilçesinde, 5 aylık hamile Suriyeli Manar Alahmed (35) ile oğlu Muhammed C.'yi (5) öldürdükleri şüphesiyle tutuklanan Hasan Elkatmış (57) ile oğulları Ozan Elkatmış (32) ve Şahin Elkatmış (30) yapılan çalışmaların ardından suçsuzluklarının kanıtlanmasıyla serbest bırakıldı. Cinayeti işleyen Suriye uyruklu Y.A. (30) tutuklanırken, baba ve oğulları, adalet yerini bulduğu ve gerçek suçlu yakalandığı için mutlu olduklarını söyledi.
Olay, 4 Şubat günü sabah saatlerinde, Irmak Mahallesi Dr. Burhan Özfatura Caddesi'ndeki 2 katlı binanın üst katında meydana geldi. Daireden çocuk ağlama sesi gelmesi üzerine, Suriye uyruklu ailenin yaşadığı eve giren komşular, 5 aylık hamile Manar Alahmed'i yatak odasında, Muhammed C.'yi de başka bir odada ölü buldu. Manar Alahmed'in cansız bedeninin başında ağlarken bulunan 3 yaşındaki çocuğu alan komşuları, durumu polis ve sağlık ekiplerine bildirdi. Olay yerine gelen ekiplerin yaptığı kontrolde, Manar Alahmed'in 6 yerinden bıçaklanarak, Muhammed C.'nin ise plastik kelepçeyle boğularak öldürüldüğünü tespit etti. Yapılan otopsinin ardından anne ve oğlu toprağa verildi. 
Olayla ilgili çalışma başlatan polis ekipleri ise ailenin alt kat komşuları Hasan Elkatmış ile oğulları Ozan Elkatmış ve Şahin Elkatmış'ı gözaltına aldı. Adliyeye sevk edilen 3 şüpheli çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak, cezaevine gönderildi.
Devam eden soruşturma kapsamında, 3 şüpheliden alınan kan ve tırnak örnekleri, Suriyeli anne ve oğlunun üzerinde bulunanlarla uyuşmayınca yapılan çalışma derinleştirdi. Hasan Elkatmış, Ozan Elkatmış ve Şahin Elkatmış serbest bırakılırken, birçok şüpheli de takibe alındı. Polis şüphelilerden Suriyeli aileyle aynı mahallede oturduğu ve evli olduğu öğrenilen aynı ülke vatandaşı Y.A.'nın üzerinde yoğunlaştı.
Yapılan takibin ardından, Y.A. cumartesi günü polis ekiplerince gözaltına alındı. Y.A.'nın emniyetteki ifadesinde, hırsızlık için eve girdiğini ve çaldığı altınları da Menemen'deki derenin yanına gömdüğünü söylediği öğrenildi. Y.A.'nın suçunu itiraf etmesinin ardından ekipler, altınları da gömülü olduğu yerden çıkardı. İşlemlerin ardından adliyeye sevk edilen Y.A., çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi.
'POLİSE BEN HABER VERDİM'
Manar Alahmed ile oğlu Muhammed C.'nin öldürülmesinin ardından tutuklanan ardından yapılan incelemeler sonucu serbest bırakılan Hasan Elkatmış, Ozan Elkatmış ve Şahin Elkatmış, adalet yerini bulduğu için mutlu olduklarını söyledi. Cesetleri gördükten sonra sağlık ve polis ekiplerini arayıp durumu bildirdiğini söyleyen Şahin Elkatmış, "Dış kapının olduğu yerde dururken, Suriye uyruklu bir kadın ve çocuğu üst komşuya gelmişti. Birkaç dakika sonra yardım isteyerek beni çağırdılar. Ben de koşarak içeri girdim ve kadının cesedini gördüm. Ardından yan odadaki çocuğun cesedini de görünce sağlık ekiplerini ve polisi aradım. Gelen ekipler evime gitmemizi söylediler. Ardından da ifade için karakola gittikten sonra tutuklandık" dedi.
'HABERLER BENİ PSİKOLOJİK OLARAK ÇOK ETKİLEDİ'
Cezaevindeyken haklarında çıkan iddialara da cevap veren Şahin Elkatmış, "Yasak aşk iddialarını duyunca gülüp geçtim. Çünkü kadınla sadece selamlaşmışlığımız var. Eşine de zaman zaman iş ayarlıyorduk. Birbirimize gidip gelmişliğimiz yok. Haberler beni psikolojik olarak çok kötü etkiledi. Evli barklı ve çocuklu bir kadınla ne işim olabilir? Ben kadını dahi görmüyorum, neden kolundaki bilezikler için cinayet işleyeyim? Ablam, yüzümdeki sivilceyi sıkarken tırnağı çizdi. Kulağımdaki eziği ise abim yaptı. 1 Şubat tarihinde tartıştık ve kulağıma iki yumruk attı. Maddi ve manevi olarak hukuk mücadelesi vereceğiz. Bu normal bir durum değil. Ortada Hamile bir kadın ve oğlunun cinayeti var. Yapmadığım bir şeyi kabul etmem mümkün değil" diye konuştu.
'MADDİ VE MANEVİ KAYBIMIZ VAR'
Baba Hasan Elkatmış ise meydana gelen olayın ardından 26 yıldır oturdukları evden taşınmak zorunda kaldıklarını belirtti. Elkatmış, "Ben o mahalleyi köyüm bildim. Tüm komşularımla yakın dostluklarım vardı. Bu kadar olayın ardından o binaya yeniden giremedik ve tiksiniyoruz. Eşim hala korkuyor. Kolay ve basit bir durum yaşamadık. Bizim bu cinayetlerle ne ilgimiz olabilir? Eğer bir sorunumuz olsaydı eşini çağırır konuşup anlaşırdık. Maddi ve manevi olarak çöktük. Biz orta sınıf bir aileyiz ve başkaları için az görünen zarar, bizim için çok büyük kayıp" dedi.
'SUÇLULAR YAKALANDIĞI İÇİN MUTLUYUZ'
Çok zorlu bir süreç yaşadıklarını belirten Ozan Elkatmış (32), adaletin yerini bulmasından dolayı yaşadıkları mutluluğu şu sözlerle açıkladı:
"Hak yerini bulduğu için mutluyuz. Hepimiz şoktaydık ve ne olduğunu anlamadık. 26 yıldır aynı evde oturuyoruz ve kimseyle hiçbir sorunumuz olmadı. Olayın ardından ilk şüpheli olarak bizi aldılar. İfade vermek için gittikten sonra tutuklama kararı çıktı. Bir ay boyunca yaşadıklarımızı anlatacak bir lisan yok. Maddi ve manevi sıkıntılar içine girdik ve ailecek çöküntü içine girdik. Gerçek suçlular yakalandığı için çok mutluyuz. Alnımız ak, başımız dik bir şekilde yürüyoruz."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
- Aileden görüntü
- Aile bireyleriyle röportaj
- Genel ve detay görüntü

Haber: Tolga TAHÇI -Kamera: Mücahit BEKTAŞ /İZMİR, () 

Haber Kodu : 200311020

============================

Adana'da Arap fast-foodu falafele yoğun ilgi
 
ADANA’da Suriyeli sığınmacıların yaşadığı mahallelerde neredeyse her köşe başında satılan Arap kültürüne ait falafel (kızarmış nohut köftesi), kent sakinleri tarafından da beğenildi.
Orta Doğu’nun vazgeçilmez lezzeti olan falafel, Türkiye’de öncelikli olarak vejetaryenler tarafından keşfedilerek, hayvansal ürün tüketmeyenlerin ilgi odağı oldu. Arapların 'fast-food’u olarak adlandırılan bu lezzet, Suriye’deki iç savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan göçmenler sayesinde Anadolu’da da tanınmaya ve yaygınlaşmaya başladı. Adana’da da özellikle Suriyeli sığınmacıların yaşadığı bölgelerde satılan falafel, yerel halk tarafından da beğenilerek tüketilmeye başlandı.
'İLGİDEN ÇOK MEMNUNUZ'
Seyhan ilçesinde göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı, bu nedenle ’Küçük Suriye’ olarak adlandırılan Kocavezir Mahallesi’nde 3 yıldır falafel dükkanı işleten Abdülgani Davvara (25), falafelin Arap kültürü için simge bir yemek olduğunu ve yıllardan beri sevilerek tüketildiğini söyledi. İşlerinin iyi olduğunu ve bu durumdan memnun olduklarını belirten Davvara, "Adanalılar da yoğun ilgi gösterdiler. Et köftesine çok benzetiyorlar. Falafelin ana malzemesi nohut. Humus haline getirdikten sonra içine gereken malzemeleri ekleyip köfte yapıyoruz. Daha sonra da kızartıyoruz. Tanesi 4 liradan günde yaklaşık 200 adet falafel dürüm satıyoruzö diye konuştu.
Falafel yemeğini oturduğu mahalleye Suriyeliler geldikten sonra duyduğunu ve daha öncesinde hiç tatmadığını dile getiren Leyla Yılmaz (58) ise bir Adanalı olarak falafelin damak tadına uyduğunu ve neredeyse her gün bir dürüm yediğini anlattı.
Hafif olduğu için falafel yemeyi tercih ettiğini ifade eden Ali Aksan (41) ise Adanalıların yavaş yavaş falafeli benimsediğini söyledi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
----------------
- Falafelin görüntüsü
- Yağda kızartılması
- Falafel satanlar ile röp.
- Falafel yiyenler ile röp.
- Falafelin ekmeğinin fırında pişirilmesi
- Dürüm haline getirilmesi
- Genel ve detay görüntüler

Haber:Can ÇELİK-Kamera: Rüşan Anıl ATAR /ADANA,()

Haber Kodu : 200311017

===============================

Döndü'den 18 yıldır haber alınamıyor

MERSİN'in Tarsus ilçesinde, ailesi ile bir çiftlikte besicilik yaptığı sırada kaybolan Döndü Karaçoban'dan 18 yıldır haber alınamıyor. Karaçoban'ın ailesi, yıllar geçmesine rağmen kızlarından umudunu kesmedi.
Mersin'in Tarsus ilçesinde çadırda yaşayan ve besicilik yaparak geçimini sağlayan ailenin 6 çocuğundan biri olan Döndü Karaçoban, 16 yaşındayken ortadan kayboldu. Kendi imkanları ile kızlarını arayan aile, polise kayıp ilanı verdi. Aile, 18 yıldır kızlarının bulunmasını bekliyor.
BABA, ÜZÜNTÜDEN ÖLDÜ
Anne Emine Karaçoban, kızından 2002 yılından bu yana haber alınmaması nedeniyle eşi Mehmet Karaçoban'ın üzüntüden hastalığa yakalanarak, yaşamını yitirdiğini belirtti. Kızının fotoğrafına bakarak gözyaşı döken Emine Karaçoban, Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunduklarını ve kızlarının bazı kişiler tarafından kaçırıldığını ileri sürdü.
ANNE, CUMHURBAŞKANINA SESLENDİ
Kızının bulunması için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a seslenen Emine Karaçoban, "Kızım yıllardır kayıp ve hiçbir haber alınamadı. Ben onun hasretinden ölüyorum. Ölüsü ya da dirisi fark etmez ben kızımın bulunmasını istiyorum. 18'inci yıla girdik. Ben hala yaşayıp, yaşamadığını bilmiyorum. Babası kızını düşünmekten, üzüntüden hastalandı, 2 yıl önce öldü. Şu an ben de hastayım. Cumhurbaşkanından kızımın bulunması için yardım istiyorum. Ben kızımı özledim, ölmeden görmek istiyorum" dedi.
KARDEŞLERİ YARDIM BEKLİYOR
Ağabeyi Osman Karaçoban (44) da tüm ilgili kurumlara şikayette bulunduklarını ve dava açtıklarını ancak şu zamana kadar hiçbir mahkemenin görülmediğini belirtti. Olayla ilgili şüphelendikleri kişilerin olduğunu söyleyen Osman Karaçoban, hala kız kardeşini aradığını vurguladı.
Abla Eşe Akdoğan (45) ise "Ne ölüsü ne dirisi var. Biz bunu her şartı ile kabul ediyoruz. Cumhurbaşkanıma sesleniyorum; Bulunması için bize yardımcı olsun. Ölüyse de diriyse de gelsin. Kapımız her zaman açıktır. Kaybolduğunda 16 yaşındaydı şimdi 34 yaşında. Bundan bir haber bekliyoruz. Çıksın gelsin. Herkesten yardım bekliyoruz" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
----------------
- Muhabiri Okan Çalışkan'ın anonsu
- Kaybolduğu çiftlikten genel görüntü
- Ağabeyi Osman Karaçoban çiftliğin içinde görüntüleri
- Ağabeyin  çiftlik içinden konuşması
- Yaşadıkları çadırdan görüntü
- Anneden detay görüntü
- Annenin ağlaması
- Kızının annesini sakinleştirmeye çalışması 
- Annenin kayıp kızının çerçevedeki resmini sevmesi
- Annenin konuşması
- Röportajlar
- Döndü Karaçoban'ın fotoğrafı 

Haber-Kamera: Okan ÇALIŞKAN/TARSUS,(Mersin) ()

Haber Kodu : 200311024

===================================