Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 92. Yılını kutluyorum. Dünya demokrasi ve özgürlükler üzerine inşa edilirken, biz tam tersine gidiyoruz. Bugün muhalif medya gurupları susturulmaya çalışılıyor. Gerekçe ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve kurucusu olduğu Ak Parti karşıtı yayın yapmaları...

Demokrasilerde muhalif sesler önemlidir. Muhalif sesler çıkmasa, iktidarlar doğruyu bulamaz. 

İpek Holding’e yapılan kayyum ataması, Hürriyet Gazetesi’ne yapılan baskı, Sözcü gazetesine göndermeler askeri darbelerde bile yaşanmayan gerçekler.

Ak Parti İktidarı yıllarca yaptığı hizmetleri yaptığı siyasal hatalarla gölgeliyor. Seçime 3 gün kala bir medya grubuna yapılan baskın ne kadar tasvip görecektir. Bu medya kanalları geçmişten bugüne AKP seçmeninin izlediği kanallar.

AKP iktidarı sırasında sürekli toplumun belirli kesimleri ile savaş halinde oldu. Bu tabii ki iktidarını ayakta tutmak için yapılan girişimlerdi. 

Önce Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarıyla bir mücadeleye girildi. Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu, bu ülke için canını siper eden komutanlarımız Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılandı. Yıllarca mahkeme kapılarında ve cezaevlerinde tutuldu. O zaman de iktidarın başında Tayyip Erdoğan vardı ve “Ben bu davaların savcısıyım” ifadesini kullanabilmişti. 

Yine aynı davalarda o günlerde Ak Partiye muhalif görülen bir çok siyasetçi ve yargı mensubu da yargılanmıştı. 

İktidar değişmedi, aynı iktidar döneminde yaşanan 17/25 Aralık Yolsuzluk operasyonunda iş tersine döndü. 

Bu operasyonun ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde içeri atılan ve taraf olduğunu saklamadığı dava mağdurları bir anda hepsi salı verildi...
Artık askeri kanat kontrol altına alınmıştı. Siyasi iktidar askeri yapıyı kendine göre dizayn etmişti. 

Bu sefer birlikte çalıştıkları yapı 17/25 aralıkta AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ailesine karşı operasyon yapınca her şey değişti. 
Türkiye’de bir paralel yapı olduğu ve FETÖ silahlı terör örgütü iddiası gündeme bomba gibi düştü. 

Oysa, AKP iktidarına karşı kim varsa zaman içerisinde paralel bir yapı olarak ortaya koyuldu. 

Bir zamanlar askerde paralel yapıydı, yargı da öyleydi...

Yani iktidara karşı kim muhalif bir yapıyla ortaya çıktıysa operasyonlar yapılmıştır. Nasıl ki TSK’nın yayınladığı muhtıra gibi.

İpek Medya gurubuna yapılan baskının ardında farklı bir yapı olabileceğini de düşünmüyor değilim... 

Böylesine hukuk sistemini altüst eden bir kararı seçime 5 gün varken gündeme getirilmesi AKP’ye ne kazandırır. AKP’nin zararına olan bir karar. Sonuçta AKP’nin tabanıyla iç içe olmuş bir yapı üzerinde büyük baskı var.

Akıp İpek, çok açık konuştu, “Bir eksiğimiz bir yanlışımız varsı anahtarı teslim etmeye hazırım. Yapılan denetimlerde hiç bir şey bulamadılar. Haram lokma yemedik” dedi. 

Yoksa bu kararı AKP’yi iktidardan düşürmek isteyen bir yapı mı verdi. 

Bir şirkete bu şekilde el koymak ne kadar yasal. Makul şüphe kararı AKP tarafından yapılan bir düzenleme... Ancak bu bir şirketi ve medyayı karartmak için kullanılamaz.

Bir AKP milletvekili televizyon ekranından medyaya tehdit savuruyor. İpek Medya tamam seçimden sonra sırada Sözcü ve Doğan gurubu var diyebiliyor. 

Bu nasıl bir siyaset... 

Bu tarz konuşmaları yapanların ben o siyasi yapı içinde birer ajan, provokatör olduğunu düşünürüm. 

Siyaset, ülkeyi kavgaya götürmek, sıkıntıya sokmak için değil, sıkıntıları aşmak ve geliştirmek için yapılır.

Siyasetçi, eleştirilere açık olmalı. Eleştirinin olmadığı yerde doğruyu bulamazsınız. 

Onun için bu hareketlerin Ak Parti’yi bitirme hareketleri olduğu aklıma geliyor.

Bu fikirleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’a veren danışmanların iyi incelenmesi gerekir. 

Fuatavni olmasın bunları yaptıran...

Çünkü ne yapılacağını önceden bilen tek o var. 

Az kaldı ‘Yezid’ diyen de o...