Ülkemizde Cumhuriyet döneminde mimaride ve inşaatta dünyaya örnek sayılabilecek mimarlar, mühendisler yetiştirdik fakat dünyaya örnek olacak mimari eserler sunamadık.

Belki saman alevi gibi bir kaç tane mimarın mimarlıkta ürettiği eserleri olmuştur fakat ekol ve öncü akım olamamıştır.

Bununun bir çok nedeni olduğunu biliyoruz.

Son yetmiş yıldır ülkede oluşan bilim düşmanlığının ve de farklı fikirlere tahammülsüzlük yaratan sığ bir akademik alanın doğmasına sebep olmuştur.

Son yıllarda elimizde bilimsel anlamda insan yetiştiren bir kaç tane üniversite kalmasına tahammülsüzlükte en üst düzeyde devam etmektedir.

Bundan dolayı, bu üniversitelere en üst düzeyden giren zeki, yetenekli öğrenciler bilimsel iklimin olmadığı bu ortamda kalmak istemiyor.

Beyin göçü dediğimiz hadise ülkemizin önündeki en büyük sorun olarak duruyor.

Buna karşın vasıfsızlık ve bilimsizlik ve de vasıfsız insanların dışarıdan ülkemize yoğun şekilde göçmen olarak gelmeleri ülkenin yarınlarında en büyük sorun olarak durmaktadır.

İşte bu anlayış ortamında son yirmi yıldır ”TOKİ mimarisi” denen bir anlayış ülkenin her yanında egemen oldu.

Yani TOKİ masa başında kare ve dikdörtgen şeklinde on iki katlı tip projeyi ortaya çıkardı ve bunu Kırklareli’nde de, Amasya’da da, Safranbolu’da da, Diyarbakır’da da uyguladı.

Yani şehirlerin ruhuna uymayan ve hiç bir mimari yaklaşımı olmayan bu tip projeler, tipsiz TOKİ şehirlerinin oluşmasına neden oldu.

Bu durumda sen Diyarbakır evlerinin rahat ferah insan ilişkilerini öne çıkaran ev modellerini görmeden, Safranbolu’daki ahşap mimarisinin insan ilişkilerinin en ayrıntılı detayını bile hesap eden mimari yaklaşımını yok saydın.

Gene Amasya evlerinin ferahlığı ve de ahşaba verilen mimari formları yok saydın.

Çiz bir kare yukarı doğru on iki kat yap, cephede kare bir pencere çiz, ortasına bir haç veya artı yap al sana TOKi mimarisi.

İşte bu anlayış Osmanlı, Selçuklu’dan, Roma’dan, Bizans’tan az da olsa gelen bir mimari anlayışı da yok sayan bir yaklaşımla Türkiye’nin coğrafyası üzerindeki değişik formdaki mimari yaklaşımları boğmuş ve yok saymıştır veya gölgede bırakmıştır.

Oysa her şehrin adına layık mimari eserler üretmek mümkünken, bunu yok sayıp dört duvar içinde insanları doldurmak mimari bir yaklaşım olarak sunuldu.

Bu gün halk arasında bile TOKİ usulü inşaat modeli, kalitesizliğin sembolü olmuştur.

Bunları söylerken, şunu diyebiliriz, bugüne kadar bir milyona yakın konut üreten TOKİ çok başarılı bir iş yapmış ve dar gelirliye başını sokacak konutlar üretmişte diyebiliriz.

Yani işin kısa vadeli, bilgiden uzak yaklaşımıyla TOKİ konutlarının ürettiği konut sayısıyla ülkenin konut sorununa çözüm buldu da diyebiliriz.

Çünkü bu yaklaşım tıpkı köprünün, karayolunun, tünelin ve de hastanelerin ülkenin otuz kırk yılını ipotek altına alan durumunu yani işin arka planını görmeden ”Çok güzel oldu” yaklaşımıyla görmekte mümkün.

Yani TOKİ çok güzel işler yaptı demek ülkenin uzun vade de imar hareketlerinde yaratacağı sakıncaları ve şehirlerin yüzlerce yıllık mimari birikimini yok saymakla eş değerdir.

Bundan dolayı TOKİ iyi işler yaptı demekle TOKİ’nin yaptıklarının mimarlıkta getirdiği yanlışlık arasında çok ince bir çizgi olduğunu da görmek gerekir.

Dar gelirli bir insan çok rahat ödemesi olan bir konut edinmesi sonucunda o mimarinin şehir boyutunda yarattığı yanlışlığı görmesini de beklemek doğru değil.

İşte bizlerin çelişkisi birazda bura da çıkıyor.

TOKİ yanlış mimariler üretti dediğinde beş yüz lira aylıkla ev sahibi olan TOKİ konutçusu yurttaş senin bu yaklaşımını anlaması mümkün değil.

Böyle oluyor diye mimarideki yanlışları veya yanlış yapılan mimari yaklaşımları söylemekten imtina ederek yaşamak durumunda da değiliz.

Çünkü bilmekle inanmak arasında tercih yapacak olursak elbette bilmek tarafını tercih etmek bizim için önceliktir.

Bu ince çizgiyi de kaçırmamak gerekir.

Oysa mimarlık sanatı insanın hangi yörede ve hangi kültürde yetişmiş olmasından kaynaklanan sosyal yaklaşım rahatlığını göz önünde de bulundurarak ortaya çıkarılan bir çalışmadır.

Bugün muhafazakar bir insanın mimari talebiyle, modern ve çağın yeniliklerine açık bir insanın mimari talepleri aynı değildir.

Zaten Anadolu mimarisi de bunun için farklı mimari modeller çıkarmıştır.

Yöreler arasındaki farklı mimari yaklaşımlar, sosyal farklılıklardan kaynaklanmaktadır.

Ben mühendislik yaşamımda bu durumla çok kez karşılaşmışımdır.

Yani vatandaşım yöresi, yetişme şekli, aldığı kültür veya kültürsüzlük mimari taleplerini de şekillendirebiliyor.

İşte bugün TOKİ bu farklı sosyal ve kültürel talepleri yok sayarak tek tip veya tek tipsiz mimari modelleri masa başında yarattı ve Türkiye’nin çeşitli yörelerine kutucuklar şeklinde dayattı.

Tıpkı mimar Vedat Dalokay’ın camii mimarisinde devrim denilebilecek ve Ankara da bu günkü Kocatepe camii için uygulamaya sokmak istediği camii projesinin kabul edilmeyip, Roma ve Bizans mimarisinden esinlenen kubbe mimarisini tercih etmeleridir.

Vedat Dalokay’ın çizdiği ve resimde görülen modern ve farklı camii mimarisi Pakistan’ın İslamabad şehrinde yapılmıştır.

Yani ülkemizdeki farklı fikirler diğer alanlarda olduğu gibi, camii mimarisinde de, diğer mimari alanlarda da tutucu akımların direnciyle karşılaşmıştır.

Sonuç olarak TOKİ ilk bakışta bir milyona yakın konut üreterek iyi yaptı diye görmek mümkünken, bilimsel ve şehirleşme açısından bakıldığında betonarme karkas binaların seksen yıllık ömründe ve seksen yıl sonra o şehirlerde ”ne güzel mimari eser” denilebilecek bir eser olarak anılmayacaktır.

Üstteki fotoğraf Vedat Dalokay mimarisinin camii örneğidir,1970 yılında Pakistan’ın İslamabad şehrinde uygulanabilmiştir.

Eğer o günün yöneticileri bu eseri kabul etmiş olsalardı Ankara Kocatepe camisinin yerinde bu mimari eser olacaktı.