GLASGOW / İSKOÇYA  - İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, Glasgow’da düzenlenen “İklim Zirvesi”ndeki temasları başladı. İlk olarak ‘Race to Zero’ (Sıfır Emisyon) başlıklı panele katılan İmamoğlu, İstanbul’un iklim krizine ve depreme dayanıklı bir şehir olma yolundaki çalışmalarından örnekler verdi. “Avrupa’nın en büyük kenti olan İstanbul’un depreme dayanıklı hale getirilmesini, sadece İstanbul’un ve Türkiye’nin geleceği açısından değil, tüm kıta açısından hayati kabul ediyoruz. Bu konuda global bir dayanışma gereği vardır” diyen İmamoğlu, panel sonrasında, BM Genel Sekreteri António Guterres ve Londra Belediye Başkanı Sadık Khan’la ayrı ayrı ikili görüşmeler gerçekleştirdi. 

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İskoçya’da düzenlenen, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı’na (COP26) katılmak üzere Glasgow’a gitti. İmamoğlu, Glasgow’daki ilk olarak, C40 Büyük Kentler İklim Liderlik Grubu (C40 Cities) tarafından düzenlenen “Race to Zero” (Sıfır Emisyon) başlıklı panele katıldı. Moderatörlüğünü Dünya Yeşil Binalar Konseyi CEO’su Cristina Gamboa’nın yaptığı panelin katılımcıları, İmamoğlu ile birlikte Brezilya Minas Gerais Valisi Romeu Zema ve Dünya Yeşil Bina Konseyi Afrika Bölgesel Ağı Başkanı Elizabeth Chege oldu. 

Erdoğan ABD'de konuştu; Yeni bir dünya inşaa edeceğiz Erdoğan ABD'de konuştu; Yeni bir dünya inşaa edeceğiz

“KENTLER, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SORUNUNDA HEM FAİL HEM MAĞDUR”

Panelde yaptığı konuşmada, İstanbul’un Türkiye’de C40’a üye tek şehir olduğunu vurgulayan İmamoğlu, “Kentlerin iklim değişikliği sorununda hem fail hem mağdur olduğu bir dünya düzeninde yaşıyoruz” dedi. Dünya nüfusunun çok büyük bir oranda kentlerde yaşadığına dikkat çeken İmamoğlu, “Biz, bu süreçte, İBB olarak, kentimizi vatandaşlarımız için çok daha güvenli hale getirmeyi öncelikli görev olarak kabul ediyoruz” diye konuştu. İstanbul’un, üzerinde yaşadığımız gezegenin benzersiz şehirlerinden biri olduğuna dikkat çeken İmamoğlu, “Ama İstanbul, aynı zamanda yeryüzünde en yüksek deprem riski taşıyan lokasyonlardan birinde yer alıyor. 16 milyonluk nüfusuyla, Avrupa’nın en büyük kenti olan İstanbul, jeopolitik olarak çok stratejik bir noktada bulunuyor. Her şeyden önce Türkiye’nin sanayi üretiminin yarısı, İstanbul ve civarında yer alıyor. Ayrıca başta Avrupa Birliği ve Amerika olmak üzere, pek çok ülkenin doğrudan yatırımları da İstanbul’da bulunuyor” bilgilerini paylaştı. 

İKLİMSEL DAYANIKLILIK ÇALIŞMALARINI ANLATTI

İmamoğlu, İstanbul’da afetlere hazırlık ve iklime bağlı kentsel dayanıklılığın artırılması kapsamında, 2 yılda yaptıkları çalışmaları 3 başlık altında özetledi. Bu başlıkları; “durum tespiti”, “eylem ve seferberlik planı” ve “fiziki dayanıklılığın artırılması” olarak sıralayan İmamoğlu, şu bilgileri paylaştı: 

“Biz, çok sayıda uzman ve bilim insanın katılımıyla, binlerce yıllık tarihi veriyi dikkate aldık. Uzmanlar, önümüzdeki 30 yıl içinde, İstanbul’da 7 ve üstü şiddette bir deprem olasılığını, yüzde 65 düzeyinde tahmin ediyor. Bu tehlikeli olasılığa bağlı olarak, İstanbul’da 300.000 riskli konutun yenilenmesi gerekiyor. Riskli binaların tespit edilmesi için geniş kapsamlı tespit çalışmaları başlattık ve deprem için risk analizleri hazırladık. Uzmanlara göre; 7,5 büyüklüğündeki yıkıcı deprem senaryosunda; kentteki binaların yüzde 22,6’sı yıkılacak, 25 milyon ton enkaz oluşacak, yolların yüzde 30’u kapanacak. İçme suyu ve atık su hatları ile doğal gaz hatları hasar görecek. Toplamda büyük ekonomik kayıp yaşanacak. Bu tehlikeli fotoğraf nedeniyle, kentimizde acilen yaygın dayanıklılık önlemleri geliştirmeye karar verdik.

2019 yılında 174 kurumdan ve akademiden 1.200 katılımcı ile gerçekleştirdiğimiz ‘İstanbul Deprem Çalıştayı’ ile eylemlerimizi katılımcı bir zeminde oluşturduk ve kapsamlı bir ‘Deprem Seferberlik Planı’ hazırladık.”

“KANAL İSTANBUL, BM’NİN ‘SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA’ AMAÇLARINA KARŞI”

“İstanbul’da, risk altındaki konut stokunun depreme dayanıklı ve çevreyle dost yapılara dönüştürülmesini amaçlıyoruz” diyen İmamoğlu, “Avrupa’nın en büyük kenti olan İstanbul’un depreme dayanıklı hale getirilmesi, sadece İstanbul’un ve Türkiye’nin geleceği açısından değil, tüm kıta açısından hayati kabul ediyoruz. Bu konuda global bir dayanışma gereği vardır. Yaratıcı ve girişimci kapasitesiyle İstanbul, her türlü dayanışmanın karşılığını ödeyecek güçtedir. Bu arada önemle altını çizmek isterim ki, İstanbul’a dayatılan Kanal İstanbul projesini, sadece deprem açısından değil, pek çok açıdan kentin güvenliği için en ciddi risk olarak kabul ediyoruz. Bu projenin BM’nin ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ amaçları kapsamındaki 17 prensibine birden karşı olduğunu görüyoruz. Finans kuruluşları dahil olmak üzere, dünya ölçeğinde tüm aktörlerle bu konuda dayanışma bekliyoruz” şeklinde konuştu. 

YEŞİL ALAN SORUSU

Panelde İmamoğlu’na 3 soru yöneltildi. Sorular ve İmamoğlu’nun sorulara verdiği yanıtlar şöyle oldu:
-          Özellikle yeşil alanlarla ilgili çalışmalarınızda iklim eylemi için nasıl ortaklıklar geliştiriyorsunuz?
 “Konutlar, İstanbul’daki karbon ayak izinin de yüzde 14’ünden sorumlu. Özellikle, ulusal evsel enerji sistemlerinin, fosil yakıtlara bağlı olmasından kaynaklanan bu durumu, enerji çeşitliğimizi, yenilenebilir enerjiler lehine artırıyoruz. Özellikle, büyük güneş enerji santrali yatırımlarımız ile başta kamu tesisleri olmak üzere, pek çok alanda kömüre bağımlılığı azaltmaya çalışıyoruz. Göreve gelmeden önce, İstanbul için temel vizyonumuzu ‘adil, yaratıcı ve yeşil bir kent ‘olarak özetlemiştik. Bu yüzden de uzun yıllar yeşil alanlar konusunda ihmal edilmiş olan şehrimizde, yeşil alanları artırmak konusunda büyük adımlar attık. 2020 yılında toplam 4 milyon metrekarenin üzerinde yeşil alan geliştirerek, İstanbulluların kullanımına açtık.  Eş zamanlı olarak toplamda, 10 milyon metrekarelik 15 yeni yaşam vadisini şehrimize kazandırmak için çalışmaya başladık.  Bu alanları önümüzdeki yıldan itibaren hizmete açmaya başlayacağız. Onlarca yaşam vadisi ve kent ormanı ile kentteki ısı adası etkisini azaltacak önlemler geliştiriyoruz. Pandemi sonrasında, balkon ve yeşil alan kullanımlarının artırılmasına özen gösteriyoruz. Konutlarda iklim etkisini azaltabilmek amacıyla, ‘gri su’ kullanımını hayata geçirerek, bu yolla hem su faturalarının azaltılmasını sağlıyoruz hem de su tasarruf ediyoruz. Yeşil alanlar, İstanbul’da sadece yaşam kalitesinin yükseltmekle kalmayacak, aynı zamanda kent içinde hava sıcaklığının azaltılmasına yardım edecek. Aynı zamanda da karbon oranının doğal yollarda azaltılmasına yardım edecek.”

“DEMOKRATİK KATILIM İLE İSTANBULLULARI İŞE KATIYORUZ”

“Tüm imkanlarımızla İstanbul’u daha yeşil ve daha yaşanır bir kent yapacağız. İş başı yaptığımız günden beri, İstanbul’da ne yapıyorsak, kentsel adaleti sağlamak için yapıyoruz. Ne yapıyorsak ortak akılla yapıyoruz. Kısa, orta ve uzun vadeli plan ve stratejileri, ilgili tüm paydaşları bir masada toplayarak geliştiriyor ve hayata geçiriyoruz. Biz, İstanbul’da daha önce görülmemiş yeni nesil bir yerel demokrasi inşa ediyoruz. Bu nedenle katılımcılık bizim en önemli gücümüz. Demokratik katılım ile önce İstanbulluları işe katıyoruz. Aynı şekilde, uzmanları, akademik kurumları ve sivil toplum kuruluşlarını karar verme süreçlerinin parçası haline getiriyoruz. Benzer şekilde merkezi hükümeti de karar süreçlerine dahil etmeye çalışıyoruz. Ancak, tüm bu konularda belki de bizim en önemli ortağımız gençler, kadınlar ve iklim aktivistleri. Onlarla çalışırken daha adil ve daha yeşil bir kent hedefine giden yolda kendimizi çok daha güçlü hissediyoruz.”

İKLİM DİRENCİNİN FİNANSMANI 

-   İstanbul’da konutta iklim direncinin finansmanı için ne tür yatırımlara ihtiyaç var? Sizce boşluklar nerede?

“Ne yazık ki, Türkiye’nin kentleşme ve afetlere hazırlık konusunda bütüncül bir konut politikasının eksikliği söz konusudur. Bu durum, İstanbul’un her geçen gün yurt içinden ve dışından daha fazla göç almasına ve nüfusun kontrol edilemez noktalara yükselmesine neden olmaktadır. Öte yandan kamu otoriteleri, uzun yıllar boyunca kentin yaşam kalitesini yükseltmek yerine, konutların değeri artırmakla meşgul oldular. Biz, göreve gelince, ‘İyi ve güvenli yaşamak herkesin hakkıdır’ diyerek konut politikasını değiştirdik. Bugün belediyemizin sosyal konut üretme şirketi KİPTAŞ, dar gelirli İstanbullular için modern tasarımlı ve dayanıklı konutlar üretiyor. Halen aynı anda inşa ettiğimiz 10 metro hattı ile bir yandan karbon emisyonunu düşürmeyi hedefliyoruz, diğer yandan da kent içi hareketliliği artırarak, kent çeperinde daha iyi olanaklara sahip konut alanları geliştiriyoruz. Tasarımları ise yine İstanbullularla birlikte, onların ihtiyaçlarını ve beklentilerini gözeterek yapıyoruz. Ayrıca İstanbul’daki 10 derede kurduğumuz ‘Taşkın Erken Uyarı Sistemi’ ile kuvvetli yağışlar ile oluşan sel ve taşkınlar sonucunda meydana gelebilecek kayıpların en aza indirilmesini hedefliyoruz.” 

“GLOBAL İŞBİRLİKLERİNE TÜMDEN AÇIĞIZ”

“İstanbul’un iklim krizi ile karşı karşıya olduğu afetlerin en başında, susuzluk ve kuraklık riski geliyor. Bu konutları, yerleşim planı, donatıları, sirkülasyon ağı ile kentten ayrışan kapalı bir alanlar yerine kentle bütünleşen, yüzde 40’tan fazla rekreasyon alanı ile herkesin hakkı olan yeşile erişmesini sağlayan; kente ve kentlilere çağdaş bir mimari dil ile tasarlanmış kullanışlı, özgün, güvenle yaşanacak konutlar sunuyoruz. Bu konutlarda afetlere de uyumlu tasarımları yerleştirmeye çalışıyoruz. Çünkü biz, İstanbul’da, depreme karşı dayanıklılığın artırılması çabalarına, düşük gelirli insanların finansal olarak desteklenmesini de öncelikli kabul ediyoruz. Kentler ve kentleşme iklim değişikliğinin önemli bir nedeni olduğu için, uluslararası kurumların ve finans kuruluşlarının yerel yönetimlerle doğrudan çalışmalarını gerekli görüyoruz. Biz, İstanbul’da yeşil dönüşümü ve yaşam kalitesinin artırılması doğrultusunda global işbirliklerine tümden açığız.”

“TÜM PAYDAŞLARLA ÇALIŞMAYI SÜRDÜRÜYORUZ”

-          Şehir, inşa edilmiş çevrede ve konut çevresinde iklim eylemini ilerletmek için ölçümleri ve verileri nasıl geliştiriyor? Ne tür veriler ilerlemeye yardımcı olmaktadır?

“’Yeşil Çözüm’ olarak adlandırdığımız iklim vizyonumuz kapsamında, İstanbul olarak ciddi bir inisiyatif üstlendik. Şehrimizde, tam bir iklim değişikliği seferberliği başlattık. İklim krizi ile mücadele yolunda izleme mekanizması olarak belediyemiz ‘Çevre Koruma Daire Başkanlığı’ bünyesinde, ‘İklim Değişikliği Müdürlüğü’ kurduk. Ayrıca diğer birimlerimizde iklim değişikliği ilgili sürecin takibi amacıyla iklim sorumluları belirledik. İklim mücadelesini kurumsal kültürümüzün de bir parçası haline getirecek temel bileşenleri tanımladık. Yürüttüğümüz tüm bu sürecin, genci ve yaşlısıyla, akademisyeni ve uzmanıyla, omuz omuza ve topyekun bir seferberlik ruhuyla başarılabileceğine inanıyoruz. Yeşil çözüm vizyonumuz doğrultusunda, sanayi kuruluşlarından sivil topluma, uluslararası finans kuruluşlarından İstanbul’daki ülke temsilcilerine kadar tüm paydaşlarla çalışmayı sürdürüyoruz.”

“ELDE EDECEĞİMİZ VERİLERİ DÜZENLİ OLARAK PAYLAŞACAĞIZ”

“Bunlara ek olarak, İstanbul Planlama Ajansımız bünyesindeki ‘Vizyon 2050’ ofisimiz çatısı altında bir ‘İklim Platformu’ oluşturuyoruz. Bu platform, tanımladığımız bu hedef doğrultusunda atacağımız tüm adımların pusulası olacak. Sürecin başarısının, izlenmesinin ve sürdürülebilirliğinin garantisi olacak. İstanbul’un iklimini korumak, yaşadığımız kenti iklim krizlerinin üstesinden gelebilecek bir konuma yükseltmek bizim yönetimimiz için vazgeçilmez ve yaşamsal bir konudur. Bu süreci şeffaf, anlaşılabilir ve güncel biçimde hem İstanbullu vatandaşlarımızla paylaşacak ve hem de katılımcı biçimde yürüteceğiz. Elde edeceğimiz verileri, başta C40 olmak üzere, uluslararası paydaşlarımızla da düzenli olarak paylaşacağız.”

İmamoğlu, panel sonrasında da sırasıyla; BM Genel Sekreteri António Guterres ile bir yuvarlak masa toplantısı gerçekleştirip, Londra Belediye Başkanı Sadık Khan’la ikili görüşme yaptı.