EVET çıkarsa, TBMM adeta YOK edilecek !
Anayasa metinleri toplumların mutabakat metinleridir ve birlikte yaşamanın kurallarının birlikte oluşturulduğu belgelerdir. Sadece devletin örgütlenme biçimini değil, aynı zamanda bütün yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini hukuki güvence altına alır. Bu nedenle hazırlanışı ve değiştirilmesinde açıklık, şeffaflık, katılımcılık ve sağlıklı tartışma zeminleri yaratılması esastır. Hedeflenen anayasa değişikliği metni hazırlanırken toplumsal uzlaşma aranmamış, 2 parti kapalı kapılar ardında bu taslağı hazırlayarak, mecliste bile detaylı görüşülmeden halkımızın önüne getirilmiştir.
Hazırlık sürecinde yok sayılan Türkiye Büyük Millet Meclisi bu referandum sonucunda evet çıkarsa da adeta yok edilecektir. 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası her yere "egemenlik milletindir” diye yazıldığı halde, hazırlanan bu anayasa değişikliğiyle egemenlik tek kişiye teslim edilmek istenmektedir.
Ülkemiz 15 yıldır tek parti iktidarı ile yönetilmektedir; yani hep ifade edilen siyasi istikrar vardır. Bugün bu referanduma gerekçe gösterilen tüm argümanların tek uygulayıcısı, tek karar vericisi ve sorumlusu bu istikrara sahip partidir. İktidar topluma neyi, neden ve nasıl yapamadığını en açık şekilde anlatmalı, tüm yetkilerin tek elde toplanmasıyla gerçekleşecek mucizeyi açıklamalıdır.
Düzenleme ile yasama, yürütme ve yargı tek elden yönetilebilir hale gelecek, bu durumda alınan kararların denetimi mümkün olamayacağı gibi devletin başına seçilecek kişi istediği kişiyi kendi yerine seçebilecek, veliahtlarını atayabilecektir.
Günümüzden 228 yıl önce yayımlanan 16 Ağustos 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'nin herkesçe bilinip özümsenmiş ünlü 16. maddesindeki "... Erkler ayrılığının bulunmadığı toplum(lar)da anayasa yoktur” ifadesi ülkemizde vücut bulacaktır. Ülkemizin geleceğini belirleyecek ve hukuk devleti anlayışının temelini oluşturan erkler ayrılığının kaldırılmasını beraberinde getirecek içerikteki bir referanduma OHAL şartlarında gitmek, yüzyılların insan hakları mücadeleleriyle kazanılmış çağdaş toplum yaşamının 228 yıl gerisine düşmek demektir.
Fransa (1958), İspanya (1978), Brezilya (1988), ve Romanya (1991) gibi birçok ülkenin anayasası, savaş ve OHAL benzeri ortamlarda anayasa değişikliklerini özellikle yasaklamaktadır. Gelecek kuşakların iradesini ipotek altına alacak ve gelecek on yıllarda Türkiye'nin kaderini belirleyecek bir toplumsal uzlaşma belgesinin hazırlanması, birkaç aylık olağanüstü döneme sıkıştırılamaz.
Bu anayasa değişikliği paketinde Cumhurbaşkanı'nın "kişisel suçları" ile "görev suçları" arasındaki ayrımın dikkate alınmadığı görülmektedir. Başka bir ifadeyle, Cumhurbaşkanı'na Cumhurbaşkanlığı göreviyle ilgili olmayan suç isnatları yöneltilmesi söz konusu olduğunda dahi (ölüm veya yaralanmayla sonuçlanan trafik kazasına sebep olmak gibi), adeta "Vatana İhanet" suçlamasına eşdeğer düzeydeki bir usul engeliyle karşılaşılmaktadır. Bu durumda "Başkan" sıfatını kazanacak şahıs, bir ülkenin kaderini tek başına tayin edebileceği halde yasama ile yargının eli kolu bağlı olacaktır.
Anayasalar kanunlardan farklı olarak istendiği zaman kolaylıkla değiştirilemez metinlerdir.Ülkemizin her bireyinin elini vicdanına koyarak ve bütün önyargıları dışlayarak, şu soruları sorması ve yanıt vermesi gerektiğine inanıyorum:
Yarınlarda hangi parti iktidara gelirse gelsin o partinin belirleyeceği kişinin ülkenin kaderini belirleyecek olması kabul edilebilir mi?
Bu koşullarda böyle bir metni halkoyuna sunmak doğru mudur?
Yarınlarda hangi parti iktidara gelirse gelsin o partinin belirleyeceği bir kişinin TBMM'den yetki almadan tek başına Kanun Hükmünde Kararname çıkartabilmesini ve uygulayabilmesini kabul edebilir miyiz?
Yarınlarda hangi parti iktidara gelirse gelsin o partinin belirleyeceği kişinin Olağanüstü Hal yetkilerini tek başına kullanacak olmasını kabul edebilir miyiz?
Yarınlarda hangi parti iktidara gelirse gelsin o partinin belirleyeceği kişinin atayacağı Cumhurbaşkanı Yardımcılarının ve Bakanların TBMM tarafından denetlenemeyecek olması kabul edilebilir mi?
Yarınlarda hangi parti iktidara gelirse gelsin o partinin belirleyeceği bir kişinin tek başına ve bir nedene bağlı olmaksızın meclisi fesih edebilmesini kabul edebilir miyiz?
Gelecek kuşaklarımızı, çocuklarımızı, torunlarımızı yapılan her şeyi kabullenmek zorunda bırakılacakları bir kölelik düzenine teslim edebilir miyiz?
Ben,1000 yıldır bir arada yaşayan, ortak değerleri, ortak hasletleri ve ortak özlemleri olan toplumumuzu ekonomik ve sosyal olarak geri götüreceğine düşünüyor, insanlarımızı geri dönülmez karşıtlıklarla çatışma ortamına atacağından endişe ediyor bu düşüncelerimi okurlarımı doğru bilgilendirmek amacıyla, paylaşıyorum.